Hayatı, etrafımızı, yaşamı, kâinatı algılamak için birçok soru yöneltiriz. Çoğu zaman sorularımıza cevap bulamayız ama soru sormak da bir tür sorgulama biçimi olduğundan soru sormayı da eksik etmeyiz. En çok sorulan sorulardan birisi ise “ne ister” sorusudur. Bu soruyu kadınlar için yöneltiriz örneğin. Kadınlar ne ister diye? Ya da erkekler için yöneltiriz. Erkekler ne ister diye? Tam da bu noktada birçok şey için yöneltilen soru ne yazık ki bir tek çocuklar için sorulmamıştır. Çocuklar ne ister demeyi unutmuşuzdur hep… Çünkü biz yetişkinlere göre isteme eylemi, sadece yetişkinlere özgüdür. Bu bakış açısı çocuğu, oyuncakla şeker arasında mutluluğu yakalayan canlı olarak konumlandırmıştır. Zihnimizde oluşan bu kısır yargı çocuklarımızı sevmediğimiz ya da onlara değer vermediğimiz anlamına gelmez. Biliyoruz ki özellikle anne babalar için dünyadaki en değerli varlık çocuklarıdır. Çocukların ne istediğini bir olayı paylaşarak sizlere yorumsuz bir şekilde aktarmak isterim. Olayı anlatan kişi İletişim Psikolojisi Uzmanı Doğan Cüceloğlu: ‘’Boğazdan geçen bir gemiyi gören 5 yaşındaki Hakan babasına "Büyük gemi geçiyor," diye bağırdı. O sırada bir arkadaşıyla konuşmaya çalışan baba oğlunun konuşmayı kesmesinden rahatsız bir tavır içerisinde, tamam duydum, dedi ve konuşmaya devam etti. Çocuk babasının sinirlendiğinin farkına bile varmadı, annesine dönerek, yine aynı heyecanla, büyük gemi geçiyor, dedi. Annesi de o sırada bir kadın arkadaşlarıyla konuşmaya dalmıştı, ama o gülümsedi, hı hıhı tamam, dedi. Ne anne ne baba dönüp gemiye bakmadı. Hakan daha büyük bir heyecanla ve daha yüksek sesle babasına, büyük gemi geçiyor, diye bağırarak onun dikkatini çekmek istedi. Babası daha sert bir tonda, tamam, duydum, yeter, dedi ve arkadaşıyla konuşmaya devam etti. Hakan babasının sinirlenmekte olduğunun farkında olmadan annesine döndü ve çırpınır bir tarzda, büyük gemi geçiyor, diye adeta bağırdı. Arkadaşıyla konuşmaya devam eden annesi, dimi dimi, diye yine geçiştirdi. Hiç kimse o gemiye dönüp bakmadı. Hakan çırpınıyordu. Son bir gayret yeniden babasına döndü, büyük bir çırpınışla, büyük gemi geçiyor, diye bağırarak babanın dikkatini çekmeye çalıştı. Babası bu defa, kapa çeneni, yeter be, öff, tamam duyduk, diye açıktan çocuğa bağırdı. Babasının öfkesinin o zaman farkına varan Hakan birden durdu, donuklaştı, yüzünden müthiş bir şaşkınlık ve hayal kırıklığı içerisinde olduğu belli oluyordu. Mahzunlaştı ve hüzün dolu gözlerle önüne baktı. Önümde olup biten bu olayı seyrediyordum. En korunması gereken şey olduğu halde Hakan'ın ruhu bilinçsizce incinmişti. Bu baba kötü bir baba değildi; ama oğlunun ruhunu incittiğinin farkında bile değildi. İçimde hüzün vardı. Küçük Hakan'ın önce babasına bakması tesadüf değildir. Daha sonra annesine baktı; besbelli ki babanın tanıklık gücü o an daha önemliydi. İlişki içinde her bir insanın bir tanıklık katsayısı vardır. Bazı insanlar bizim için daha güçlü tanıklardır. Hakan baba tarafından farkına varılsaydı, eğer baba durup bir otuz saniye, nerede, hani, aaa evet, çok büyük bir gemi geçiyor, gerçekten, arkadaşlar bakın, çok büyük bir gemi geçiyor, teşekkür ederim oğlum, sağ ol, deseydi Hakan başka bir yaşam yolculuğu yapmaya başlayacaktı. Önemli olduğunu hisseden, aklına güvenen, kendine güvenen mutlu bir çocuk olarak yolculuğuna devam edecekti.’’ Kişi İletişim Psikolojisi Uzmanı Doğan Cüceloğlu’nun sunduğu bu örnekte de görüldüğü gibi çocukların fikirlerini, hayallerini, düşüncelerini küçük görmek, görmezden gelmek aslında onların yaşamında bizler tarafından açılan koca bir delik. Bu delik ise kapatılması güç bir delik... Çocuklarımızın her dediğini önemseyelim ki yarınlar için güçlü çocuklar yetişsin…