İnsan hayatı azim ve mücadele ile geçiyor. Bu ise insan hayatının vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. Çünkü insanlık tarihinin ilk gününden bu güne kadar insanlığın temel derdi hayatta kalabilmek. Bu düşünce de beraberinde azmi ve mücadeleyi getiriyor. Eğer azim ve mücadeleden vazgeçilirse o yaşam ölü yaşamdır. İşte hayatta kalmak istiyorsak azmi ve mücadeleyi kesinlikle elden bırakmamalıyız. Burada ise bize yol gösteren tecrübelerimiz olacaktır. 

Çevremize bakalım bir. Herkesin yaşamı birer de mücadele örneğidir. En basitinden hayvanlar dahi hayatta kalmak için ölümüne mücadele verirler. Birde düşünme yetisine sahip olan insanları düşünelim. 

Şimdi size anlatacağım hikayeyi iyi okuyun, belki çoğunuz bu hikaye ile karşılaşmış ve ders çıkarmış olabilirsiniz. Karşılaşmayanlarınız varsa da karşılaşması umuduyla.. 

Hikaye şöyle;
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, memleketin birinde küçük bir çocuk yaşarmış. Okul çağına gelince, babası: “Artık okul çağına geldin, okula gitme vaktidir, yarın seninle birlikte kente gideceğiz.” demiş.
Ertesi gün oğlu ile birlikte kente gidip, onu çok bilgili, çok görgülü bir öğretmene teslim etmiş. Çocuk da bu öğretmenden ders alıp görgüsünü, bilgisini artırmak istemiş ama olmamış.
Niçin mi? Çünkü ne yazmayı becerebiImiş, ne okumasını ... “Ay, bu harfler bana hiçbir şey söylemiyor, hiç birinden hiçbir şey anlayamıyorum. İnsan, bu ‘kargacık burgacık şekilleri nasıl olur da tek tek aklında tutar, ben anlamıyorum.” diye yakınıyormuş. .
Günler sonra da kendi kendine; “İyice düşündüm taşındım, ben bu okuma yazma işini beceremeyeceğim, en iyisi eve dönüp hayvanlarımıza baksam daha iyi.” diye düşünmüş.
Kentten köyüne giden yola düşmüş, ha babam de babam yürümüş de yürümüş. Öğle sıcağı bastırmış. Yorulmuş olduğundan bir çeşme başında durmuş. Su içmiş, elini yüzünü yıkamış, ağaç altında otururken uykusu gelmiş, başlamış uyumaya ...
O sırada bir pirinç tanesini iterek götüren bir karınca elinin üstüne tırmanmış. Çocuk yerinden kıpırdamış, uyanıp elinin üstündeki karıncayı yere doğru üflemiş, sonra yeniden uykusuna dönmüş.
Kısa bir süre sonra karınca yine iterek götürdüğü pirinç tanesiyle görünmüş, yine çocuğun eline tırmanmış. Çocuk yine uyanmış, elinin üstündeki karıncayı yine yere doğru üflemiş.
Fakat karınca bir üçüncü kez eline pirinç tanesiyle tırmanınca hiç kıpırdamamış; ne üflemiş, ne bir şey yapmış. Gözlerini dikmiş, karıncayı izlemeye koyulmuş. Çocuğun oturduğu kocaman taşa tırmanmaya başlamış karınca. Tam taşın doruğuna vardığında sert bir rüzgar esmiş pirinç tanesini yere yuvarlamış.
Karınca yeniden geri dönmüş, yeniden, kim bilir kaçıncı kez aynı pirinç tanesini başlamış yine yokuş yukarı tırmandırmaya. Karıncanın azmini gören çocuk, çok utanmış. Su başından kalkmış, köyünün yolu yerine kentin, okulun yolunu tutmuş. Ve bundan sonra pes etmeden derslerine çalışmaya karar vermiş.