Kentlerin gözümüzde güzel gösteren ayrıntılar renkler, binalar, doğal güzellikleri elbette. Yine “gri” Ankara meselesine dalmayacağım. Gözlerimin yaşına bak. Kaç gündür soğuk algınlığının sonucu olarak yüz felciyle cebelleşiyorum. Haliyle gözüme hükmedemedim. Aktı gözüm yaşı sele karıştı ama kederden değil bu illetten. Allah kimseye vermesin. Karlı, yağmurlu yollarda yürürken tabanlarımıza koyu kahve-gri-pembe karışımı bir zemin veren güzel Ankara taşı bilinen diğer adıyla andezit taşı yaşlar süzülürken aklıma geldi. Bu değerli kaynağımızı gri görünen kentte neden fazla görmeyelim. Belki gözümüzün feri böyle daha çabuk gelir. Milli mücadelemizi anlatan marşlarından Ankara Marşı’nda geçen taş bu değil yalnız. Gölbaşı taraflarında daha fazla çıkan bunu elin adamı almış tarihi binalarımızı yapmış. Birisi hariç diğerleri ayakta. O bina da son TBMM A ve B Bloklarının oluşturan bina idi. Çok güzel ve ödüllü bir binamızdı. Avusturyalı mimar Prof. Holzmeister imzası taşıyan ve 1939’da yapımına başlanan bina 1061 yılında bitirilmiş. Hatırlayanlar rengini bilir ve güzelliğinden bahseder. Yolunuz Opera Kavşağı’ndan Ulus Meydanı’na doğru giderken “meşhur Ankara ayazı” binaların sıcaklığı ile azalıyor, psikolojik olarak tabii. Bunu hissedenler kaç kişi aramızda acaba? Şairlerin, yazarların, bürokratların Cumhuriyet tarihinin yeni oluşmaya başlayan tabanı, tabanımızın altında duran bu taşlar onların kaldığı muhteşem tarihi binalarımızda birbirine kilitlenmiş şekilde “bina” olarak durmakta. Yanlarından geçip giderken yüz felcinin etkisiyle gözlerimden yaşlar da dökülüyor. Biz yine de koyu kahve-gri-pembe karışımı bu taşa basan ayaklarımızı sıcak başımızı serin tutmaya devam edelim. Sağlıkla ve tarihle kalalım.