Büyük Taarruz, 26 Ağustos 1922’de Türk topçusunun kulakları sağır eden ateşiyle sabaha karşı Kocatepe’de başladı. Bu, 98 yıl önce Türk ordusunun işgalci Yunan ordusuna karşı destan yazdığı tarihin de başlangıcıydı. Çok değil dört gün sonra 29 Ağustos’u 30 Ağustos’a bağlayan gece 200 bin kişilik Yunan ordusu kuşatıldı ve büyük kısmı imha edildi. Başkumandanlık Meydan Muharebesi adı verilen Büyük Taarruz kazanılmış, “öldü” denilen bir millet şahlanmış, durmaksızın İzmir’e doğru koşuyordu. O günlerin cephe hikâyelerini bir şekilde dinlemiş ya da okumuşuzdur. Peki, o günlerde Ankara’da hava nasıldı, hiç merak ettiniz mi? Bunu o tarihte Ankara’da bulunan yabancı bir sanatçıdan dinleyelim: “26 Ağustos… Biz avamlar açısından hiç beklenmedik bir biçimde cephede taarruz başlatıldı. Tüm sınır kapıları kapalıdır. 27 Ağustos... Samsun’dan uçaklar geldi. Burada onları ilk defa görüyorum. İlk başarılar anlatılıyor ama kahvehanelerde sessizlik hâkimdir, insanların gazetelere falan saldırdığı yok. 28 Ağustos… Afyonkarahisar kurtarılmış. Henüz sabahın erken saatlerinde sokaklarda, kahvehanelerde canlanma görülmektedir; tanıdık Türklerle karşılaşıyorum, sevinçli ve heyecanlılar. Akşam ilk gösteri yapılıyor ama fazla katılım yok. 1 Eylül… Büyük başarılar. Şehirde resmigeçit töreni var, dindar kafileleri ellerinde bayraklar, dualar okuyarak camilerden dışarı akıyor, davul ve zurnalar çalınıyor. 6 Eylül… Askeri başarılar çoğalmaktadır. Gösterilerin çapı da büyüyor; yaylım ateşleri, havai fişekler... 9 Eylül... İzmir’in kurtuluş haberi geldi. Tüm şehir genelinde silahlardan çılgınca ateş etmeye başladılar. Fener alayları düzenlendiğinde artık gece saat on ikiyi geçmişti.” 98 yıl önce bu satırları yazan kişi, Sovyet sanatçısı Y. Y. Lansere. Malum o dönem Sovyetler Birliği ile genç Türkiye’nin arası oldukça iyiydi. Kuvayı Milliyeciler, emperyalizme karşı savaşlarında Ruslardan epeyce silah ve para yardımı aldı. Sanatçı Lansere de o günlerde Sovyetler Birliği’nin Büyükelçisi Aralov’un davetiyle Ankara’ya doğru yola çıktı. 30 Mayıs 1922’de Tiflis’ten trenle Batum’a geldi. 3 Haziran’da buradan bindiği gemiyle Trabzon, Hopa, Rize, Samsun limanlarına uğradıktan sonra 7 Haziran 1922’de İnebolu’ya vardı. Burada gemiden indi ve Çankırı üzerinden Ankara’ya ulaştı. Hem İnebolu’dan itibaren kat ettiği yol hem de Ankara’nın günlük hayatı, gürültülü pazarları, eski mimari eserleri, küçük sokakları ve tipleri; her şey ressamın ilgisini çekti. Lansere, Ankara’da inanılmaz derecede çok çizim yaptı. Sanatçı, Kurtuluş Savaşı Ankarası’nı, Türk insanını ve kültürünü yazıyla ve resimle aktardı. Lansere’nin Ankara izlenimleri ile çizimlerinin bir kısmından oluşan ve Kaynak Yayınları’ndan 2004 yılında yayımlanan “Ankara Yazı: Bir Sovyet Sanatçısının 1922 Yılı Notları ve Resimleri” isimli kitabını mutlaka okumanızı öneriyorum. Sanatçıdan döneme ilişkin anlatımları dinlerken, çizdiği resimlerle de 98 yıl öncesinin Ankarası’nı yaşayacak, o günlerin rengini ve kokusunu duyumsayacaksınız. Lansere hakkında da kısa bir bilgi vereyim. Sanatçı bir aileden gelen Lensere, büyük bir illüstrasyon ustası, Sovyet anıtsal resminin kurucusu, Sovyet sanat teorisyenlerinden ve “Sanat Dünyası” akımının öncülerinden. Ayrıca tiyatro ressamlığı, duvar ve tavan süslemeleri ve çeşitli tarzlardaki tarihsel tablo ve portreleriyle de Rus ve Sovyet sanatında önemli bir yere sahip.