10 Temmuz 1921 ile 24 Temmuz 1921 arasında Eskişehir-Kütahya Muharebeleri yapıldı. 104 gün süren bu muharebeler sonunda Milli Mücadele orduları öyle büyük bir hezimet yaşadı ki anlatmak gerçekten zordu. Ankara’nın bile Kayseri’ye taşınması gündeme geldi. Sakarya Meydan Muharebesi ise toprağın kana doyduğu bir savaş oldu. Milli Mücadele’nin yüzüncü yılını kutlarken bugün rahatız. Oysa o günler öyle zor günlerdi ki o günleri yaşayanlardan dinlemek lazım. Ben de bugün Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Milli Mücadele Hatıraları” isimli eserinden o günlerin Ankarası’nı anlatayım istedim. Yakup Kadri, o günleri anlatırken daha Ankara’ya geleli on beş gün olmuştu. Dinleyelim: “… gerek Ağaoğlu’nun [Ahmet Ağaoğlu] kağnısı gerek Tevfik Hadi’nin atı, o günlerde Ankara’da bulunabilecek nakil vasıtalarının sonuncusu idi. Ondan sonra bir uyuz eşek bile küheylan kadar kıymetli olamaya başladı. Buna rağmen yine giden gidene idi. Nasıl? Se suretle? Buna, Ruşen Eşref’le ben şaşırıp kalıyorduk. Zira biz şehirden Çankaya’ya, Çankaya’dan şehre bile inip çıkmanın imkânını bulamıyorduk. Arasına nereden tedarik ettiğimizi hatırlayamadığım bir araba beygiri vardı ki ona kâh Ruşen Eşref binip ben inmek ve kâh ben binip Ruşen Eşref inmek suretiyle yol alıp giderdik. Millet Bahçesi’nde hava almaya giderdik. Bu bahçe, boşalmış Ankara’nın içinde akşamüstleri birkaç eş dosta rasgelmek ve baş başa verip hasbihallere dalmak imkânını bulduğumuz yegâne yerdi. Hükümet erkânı için zaten Meclis’le buradan gayri buluşup toplanacak yer kalmamıştı. Vekâletler [Bakanlıklar] şimdi bir oda ortasında birer tahta masa ile birer hasır iskemleden ibaretti. Daireler, bütün memur kadroları, dosyaları ve eşyaları ile beraber çoktan Kayseri’ye nakledilmiş bulunuyordu. Vekilin [Bakan] yanında kala kala ya bir müsteşar ya bir hususi kalem müdürüyle bir iki hademen başka kimse kalmamıştı. Kendisi de zaten bu birkaç kişilik maiyetiyle her an harekete hazırdı. Vekillerden çoğunun Kayseri’ye göç eden yalnız memurları değildi. Çoluk çocukları da aynı gurbet yolunu boylamışlardı. Sakarya Meydan Muharebesi’nin on beşinci gününe doğru Ankara’nın içi yaralılarla tıklım tıklım dolmaya harbin ne kadar elem verici tarafları varsa belirip serilmeye başladı. Kızılay’ın sıhhi imdat vasıtaları, hastaneleri, yeni yeni tesis edilen pavyonlar bu insani faciayı güçlükle karşılayabiliyor ve yegâne cerrah Mim Kemal Bey’in bazı günler tek başına yirmi otuz yaralıya neşter vurduğu oluyordu. Bu arada birkaç hava hücumuna da maruz kaldık. Güney yönünden üç dert tayyare uçup gelerek istasyon civarına bomba atıyor, şehrin üstünde bir daire çevirdikten sonra uzaklaşıp gidiyordu. Bir gün istasyona atılan bu bombalardan biri boş bir vagona değdi ve vagonu tahrip etmekle kalmayarak içinde bulunan bir şimendifer memurunun ölümüne de sebep oldu. Bir başka gün, hatırladığıma göre, diğer bir bomba Akköprü taraflarına düştü. Bunun üzerine Ankara’daki aileler arasında ikinci bir göç hareketi baş gösterdi.”  

Editör: TE Bilisim