Eğitim hayatı bir derya deniz. Bitmez sandığın o güzelim okul yıllarının bittiğini anladığın vakit yaş aldığının da farkına varıyorsun. Bir roman gibi baştan sona giden eğitim hayatımda yaptığım tek bir şey oldu. Hedef belirlemek. İnsan ne istediğini, neye yatkın olduğunu, neyi sevdiğini, hangi işe ilgi duyduğunu bilmeden nasıl kaliteli bir eğitim hayatı geçirebilir ki? İdeallerim, hayallerim ve ileride yapmak istediğim meslek, eğitim hayatım boyunca pusulam oldu. Ona ulaşmak için bazen olağanca hızımla koştum bazen yürüdüm bazen de pes edip durdum. Olmak istediğim yol, yürümek istediğim yer belliydi. Medya sektörü.. Yavaş ilerlemekten değil, olduğum yerde durmaktan korktum. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümündeki ilk dersime girdiğim zaman içimdeki mutluluğun, idealim olan bölümü okumanın verdiği sevinçle doğru yolda olduğumu anladım. Üniversite hayatım boyunca birçok insanla tanışma fırsatı buldum. Her ilden, her düşünceden, her mezhepten, her türden insan tanıdım. Üniversite okumanın en güzel yanlarından biri düşünce yelpazeni genişletip, bakış açını, ön yargılarını, bireyselliğini bir kenara bırakmakmış meğer, her kültürden, her düşünceden insanla aynı çatı altında okuduğumda anladım. Fakültede teorik-pratik bilgi birikimi kazandım ama asıl katkısı ne mi oldu? At gözlüğüyle bakmamayı, dünyanın sadece kendi bildiklerimden ve kendi doğrularımdan ibaret olmadığını, farklı düşüncelerin de var olduğunu ve tüm bunlara saygı duymam gerektiğini öğrendim. Kitaplarda yazan bilgiler hep daha sonra geldi. Her üniversite okuyan ya da her üniversite mezunu böyle mi derseniz? Tabi ki hayır. Eğitim, insanı yontmada şekil vermede sadece bir aracı. Bazı şeyler eğitimden önce insanın özüne mayasına bakıyor. Her zaman için şunu savunurum bir insanı ahlaken eğitmeden sadece zihnen eğitmek topluma bir bela kazandırmak demektir. Her insanın iki eğitimi vardır: Biri başkalarından aldığı, öteki ve daha önemlisi ise kendi kendine verdiğidir. İşte bu ikincisi birincisinin önkoşulu niteliğinde olmalı bence önce kendi kendini yetiştireceksin ki sana verilen eğitimin de bir hayrı bir faydası olsun. Aslında bir insana yeni bir şey öğretemezsiniz, siz ona yalnız kendi içinde bir şeyler keşfetmesine yardımcı olabilirsiniz. Bu yüzden midir acaba büyüklerimizin o meşhur sözü: ''İçinde varsa okur'' Mühim olan içinde okuma isteği olup olmaması değildir ki bu aşamada bu isteği aşılayacak olan da yine ailedir. '' İçinde varsa okur'' lafı, başından savsaklamanın, eğitimi sadece köhne bir ihtimale bağlamanın ,' okursa okur okumazsa yapacak bir şey yok' mantığının saçma bir göstergesidir. İnsan kendine bir yol çizip, gideceği yolu seçtikten, bu safsatalara pabuç bırakmadıktan sonra öyle bir okur ki... Özellikle kız çocuklarının okutulmasının,topluma kazandırılmasının sonsuz önemine inananlardanım. Okutun ki parlak bir gelecekleri ve kimseye bağlı kalmadan kendi ayakları üstünde durabilecekleri bir hayatları olsun! Bir kız çocuğu olarak okudum ve şu satırları kaleme alabiliyorum. Düşüncelerimi rahatça ifade edip, kendi paramı kendim kazanabiliyorum. En önemlisi kendimi ''bağımlı'' veya '' eli kolu bağlı'' hissetmiyorum. Daha yürüyeceğim yolların ve kendimi geliştireceğim yönlerimin olduğunu biliyor son gücümle devam etmeye gayret ediyorum. Bu yolda da en çok sabretmeye güveniyorum çünkü biliyorum ki ''Bir çiçeği yukarı çekerek büyütemezsin''