58. Kütüphane Haftası kapsamında Türk Kütüphaneciler Derneği, “Gerçek Ötesi ve Kütüphane(ciler)in Rolü” isimli bir panel gerçekleştirdi. Goethe-Institut Ankara’da yapılan panele Ankara Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü’nden Prof. Dr. Doğan Atılgan moderatörlük yaparken, Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü’nden Doç. Dr. Zehra Taşkın ve Teknoloji Uzmanı Tanol Türkoğlu konuşmacı olarak katıldı.

Türk Kütüphaneciler Derneği, 58. Kütüphane Haftası kapsamında 1 hafta boyunca Goethe-Institut Ankara’da bir dizi etkinlik gerçekleştirdi. Geçtiğimiz gün “Gerçek Ötesi ve Kütüphane(ciler)in Rolü” isimli panel gerçekleşirken, Tanol Türkoğlu metaverse ile gelen sanal gerçeklikte kütüphanelerin de rol almasına ve kütüphanelerin artık bilginin merkezi olmaktan öte doğru bilginin merkezi olma rolünü de üstlenmesi gerektiğine değindi. 

“İZLEDİĞİMİZ ŞEY BİR ANİMASYON FİLMİNDEN FARKLI DEĞİLDİ”

Teknoloji Uzmanı, Yazar Tanol Türkoğlu yaptığı konuşmada Post Truth kavramından bahsederek, “Bilgi çağında kavramların içlerinin boşaltılması ya da kavramların giderek yozlaşıyor olması bir problem haline geldi. O nedenle ortaya attığımız kavramların herkes tarafından aynı şekilde anlaşılıyor olduğuna artık emin olamıyoruz. Post Truth kavramı da aslında bu kavramlardan bir tanesi. Biz Türkçe de bu kavramı gerçek ötesi olarak kullanıyoruz. Ama mümkün olduğunca bunun yanında doğru ötesi kavramını da iliştirmeye ihtiyaç duyuyorum. Yani Post Truth kavramını gerçek ötesi veya doğru ötesi olarak kullanılmasından taraftarım” dedi. 

Post Truth kavramının popüler hale gelmesinin bizi 2016 yılına götürdüğüne değinen Türkoğlu şunları anlattı: “yıl içerisinde en çok kullanılan kavramlar araştırıldığında o yılın ruhuna uygun bir kavram seçiliyor. 2016 yılında seçilen kavram ise Post Truth oluyor. Bu kavram ise o dönem kamuoyunu etkilemede kişisel tercihlerin, duygusal çekimin nesnel gerçeklerden daha etkili olduğu durumlar olarak tanımlanıyor. Biz artık insanlık olarak nesnel gerçeklik yerine kişisel görüşleri, şahsi duyguları öne çıkarır hale geliyoruz. Bunu yaparken de temel motivasyon kamuoyunu yönlendirme oluyor. 

Post Truth kelimesi aslında 2016’dan daha eskiye gidiyor. 1990’lı yılların başında Irak’ta I. Körfez Savaşı yaşandı. Savaş yaşanırken dünyada ilk kez bir savaş canlı olarak televizyondan yayınlandı. Biz her akşam menzilin dışında olmanın rahatlığıyla da televizyonun başına geçerek CNN tarafından yapılan yayını seyrettik. Sonrasında da bir Amerikalı yazar makalesinde, ‘Biz artık Post Truth bir dünyada yaşamak istiyoruz’ diye bir ifade kullandı. Biz televizyondan savaş izliyorduk ama izlediğimiz şey bir animasyon filminden farklı değildi. Bunun gerçekte bir savaş olması savaş sırasında başına bombalar yağan insanlar için geçerliydi.”

“GERÇEĞİN YA DA DOĞRUNUN DEĞERİ YİTİRİLMİŞ DURUMDA”

“Post Truth kavramı 2016 yılından sonra daha da yaygınlaştı ve kavram genişlemesine uğradı” diyen Türkoğlu şunları söyledi: “Bu yaşandıkça bizim bildiğimiz farklı şeylerin de Post Truth kavramının içerisinde ele alındığını gördük. Bunun en tipik örneklerinden bir tanesi de bir önceki Amerikan başkanı seçildikten sonra yemin ederken onu izleyenlerin sayısının manipüle edilmesi ve sonrasında bunun alternatif doğru olduğunun belirtilmesi oldu. Hayatımıza o saatten sonra da alternatif doğru diye bir kavram girdi. Halbuki Post Truth, alternatif doğru gibi kavramlardan ziyade bizim köyde yalana yalan derler, gerçeğe de gerçek. Bu açıdan bakıldığında insanlığın ilk gününden bu yana tam bilginin olup olmadığı da tartışılmaya başladı. Bu noktada değinilen şey ise sosyal medyanın hayatımıza girmesi oldu. Sosyal medya sitelerinde eli kalem tutan herkes her şeyi bilir hale geldi, yani sahneye çıkıp dijital nara atılabilir hale geldi. Böyle olunca da ortaya çıkan içeriğin ne kadar doğru yanlış olup olmadığı ayırt edilemez oldu. Bizim yaşadığımız bilgi çağındaki en kritik sorun ise teknoloji becerisi olmayan kişiler için internet ortamındaki bilginin yanlış yönlendirici olabilmesi. Özetle şu an gerçeğin ya da doğrunun değeri yitirilmiş durumda. Bugün dünya yuvarlaktır diyenle düzdür diyen arasında bir fark yok. Alternatif doğrular var fakat biz biliyoruz ki bir tane nesnel gerçeklik var. Dünyanın her yerinde dezenformasyon sıkıntısıyla karşı karşıyayız. Karşımıza gelen doğru kısmen doğruluk içerebilir. Ama bizim tam doğru mu diye sorgulamamız ve buna göre sentez yapmamız lazım.

Ortada kütüphaneler için iki tane fırsat var. Birincisi metaverse ile gelen sanal gerçeklik algısı. Kütüphaneler metaverse trendini doğru yakalayıp fiziksel olarak bilginin merkezi olma konumunu sanal ortamda yeniden kazanabilirler. Bir diğeri ise kütüphaneler artık bilginin merkezi olmaktan öte doğru bilginin merkezi olma rolünü de üstlenmelidir. Doğru bilginin teyit edilmesi için çeşitli internet siteleri var, oysa kütüphaneler bu rolü üstlenseler inanıyorum ki kütüphaneler kendilerine zamanın ruhuna uygun bir rol de elde edecekler.”

“YALAN HABERLER GERÇEK HABERLERDEN YÜZDE 70 DAHA HIZLI YAYILIYOR”

Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü’nden Doç. Dr. Zehra Taşkın ise günümüzde kodlanan mesajların gürültü diye tabir edilen kavramlardan etkilenir hale geldiğini ifade ederek, “Kodlanan mesajın etkilendiğini bilerek bizim bilgi vermemiz lazım. Yalan haberler gerçek haberlerden yüzde 70 daha hızlı yayılıyor ama bunun sebebi botlar değil insanlar. O yüzden bizim bununla bir mücadele içerisine girmemiz çok zor. Yayılan yalan haberler botlar tarafından yayılsa bu bir şekilde anlaşılabilir, durdurulabilir ama gerçek insanlar tarafından yayıldığı için bunun önüne geçmek o kadar da kolay değil” dedi. 

“Yalan haberler insanlar için daha eğlenceli, daha keyifli hale gelebiliyor” diyen Taşkın konuşmasını şöyle sürdürdü: “Böyle olunca da he şey daha çok abartılmaya başlanıyor. Geyik muhabbeti diye bir kavram var ve bence sosyal medya uyarlanan en iyi kavram da geyik muhabbeti kavramıdır. Doğru olmayan ifadelerin tekrarlaması ile yalan haberler toplumda yayılmaya başlıyor. Argüman ne kadar güçlüyse inanan insan sayısı da o kadar artıyor. Buna neyin çözüm olabileceği ile ilgili birçok çözüm önerisi tartışılıyor. Bir yayında yalan haberin nesnesl bir çalışma ve işgücü ile yapılabileceği belirtiliyor. Bizim kütüphaneciler olarak çok önemli rollerimiz var. Bilim iletişim diye adlandırılan kavram ile bilimin toplumu bilgilendirmesi hedefleniyor. Örneğin aşı çalışmaları hakkında halka bilgi vermek bilim iletişimdir. Bilimsel iletişim ise akademisyenlerin, bilim insanların birbirleri ile olan iletişimine ilişkin bir kavram. İkisindeki ortak nokta ise kütüphanecilerin çok önemli bir rolünün olması.”

Panel soru cevap ile sonlandı. 

(Türkan ÇATAL YILDIZ)

Editör: TE Bilisim