23 Nisan 1920, bir milletin kendisini yok etmeye çalışan emperyalistlere ölmediğini net olarak anlattığı gündü. İlk Meclis açılırken malzeme dışında yetişmiş insan yokluğu da öyle yakıcı bir haldeydi ki Ankara’daki okulların öğretmenleri ve yazısı düzgün olan lise öğrencileri, Meclis memurluğu için çağırıldılar. Sınava girdiler ve şartlara uyanlar memur olarak Meclis’te işe başladılar. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu da bu öğrencilerden biriydi. Sınavı kazandı ve Meclis’te memur olarak işe başladı. Ankara Lisesi 11. sınıfta öğrenci ve henüz 16 yaşındaydı. Gelin 23 Nisan 1920’ye onunla bir yolculuk yapalım ve o günü, 1983 yılında Varlık Yayınları’ndan çıkan “Milli Mücadele Anılarım” isimli kitabından dinleyelim: “Ertesi sabah okul idaresinden izin çıkmış ve ben ilk İhtilal Meclisi’nin ilk hey’eti tahririyesinde (yazı kurulunda) yer almıştım. Bütün memurlar bir tek odada, vilayet dairelerinden ve okullardan derlenerek getirilmiş ve odanın dört yanına, duvarlara paralel biçimde yan yana dizilmiş derme çatma masalarda görev yapıyorduk. Bu oda ilk Meclis binasının bugünkü Sayıştay tarafında bulunan kapısından girilince sağdaki ilk büyük oda idi. Bu odanın adı kısaca ‘Kalem’ diye anılırdı. Benim görevim, müsveddeleri temize çekmek, yani bugünkü daktiloların gördüğü işi yapmaktı. Memurlar arasında öğrenci olarak ilk zamanlar yalnız ben vardım. Bir süre sonra bizim okuldan gündüzcü öğrencilerden Vehbi de (Koç) Meclis Matbaası’na memur olarak geldi. Pek kısa bir süre çalıştı, sonra ayrıldı. Meclis 23 Nisan 1336 (1920) Cuma günü öğleden sonra saat 14 sularında açıldı. Mustafa Kemal Paşa ve mebuslar daha önce Hacı Bayram Camii’nde namaz kılmışlar ve oradan toplu halde Meclis’e dönmüşlerdi. O tarihte Ulus Meydanı şimdiki gibi geniş olmayıp, bir yanda Taşhan’ın öte yanda kahvehane ve dükkânların ve Öğretmen Okulu’nun, aşağıda Meclis binasının çevrelediği küçük bir alan durumunda idi. Ve yukarıya Karaoğlan Çarşısı’na doğru dar bir yol çıkardı. Açılış günü bütün bu alan ve o dar yolun iki yanı bir halk deyimiyle iğne atılsa yere düşmeyecek biçimde doluydu. Bir ara Meclis binasının iki küçük balkonundan sağdakine çıkıp dışarıya baktım. Ankara’daki okullar da bayraklarıyla birlikte alanda yer almışlardı. Mebuslar bizim okulla öğretmen okulundan getirilmiş olan sıralara oturdular. Ben, toplantı salonunun yanında dar ahşap bir merdivenle çıkılan ve kimi tiyatro binalarındaki dar ‘paradi’leri andıran ahşap dinleyici locasında yer bulamadığımdan, bu merdivenin bir basamağında ayakta durarak açılış törenini izledim. Sinop Mebusu Şerif Bey isminde, fesli, temiz giyinişli, beyaz sakal ve bir zat ağır ağır başkanlık kürsüsüne çıktı ve ‘Hüzzarı kiram’ diye başlayan kısa bir konuşma yaptı. Başkan Şerif Bey’in bu açış konuşmasından sonra Mustafa Kemal Paşa’nın kürsüye gelerek ‘Selâhiyeti fevkalade ile içtima eden’ bu Meclis’in hangi üyelerden ve nasıl meydana geldiğini bildiren sözlerini, Bursa Mebusu rahmetli Muhittin Baha (Pars) Bey’in divan katibi seçilişini ve sonra bir torbadan ad çekilerek milletvekillerinin seçim tutanaklarını inceleyecek komisyonların kuruluşunu bugünkü gibi anımsıyorum. Ertesi günü kısa dinlenme aralıkları verilerek yapılan beş oturumun (bunlardan biri gizli olmuştu) ilk üçünde Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışından 23 Nisan 1920 tarihine kadar yaptığı işlerin tablosunu ve İstanbul hükümetiyle yaptığı yazışmaları, bunlara ilişkin belgeleri okuyarak, açıklayan uzun konuşmasına ve o günkü son oturumda Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne başkan seçilişine, milletvekillerinin ‘Kürsüye, Kürsüye’ diye bağırmaları üzerine başkanlık kürsüsüne çıkarak sonsuz bir alçakgönüllülük fakat yine sonsuz bir vakar içinde teşekkür etmesine tanık oldum.” Veliededoğlu’nun anlattıklarına ek olarak son bir bilgi de ben aktarayım: Meclis Başkanı, ilk Meclis’in genel kurul toplantısını açmak için önündeki gonga sertçe vurur. Bu, İngilizler Meclis-i Meb‘ûsan’ı bastığında, mebusların yanlarına alarak Ankara’ya getirdiği gonktur. O nedenle sembolik değeri oldukça yüksektir.