Hepimiz uyanıp yeni bir güne başlarken büyük bir yarışın içine giriyoruz sanki. Sabah telefonumuzu ilk elimize aldığımızda gelen mesajlar, e- postalar, haberler. Kahvaltımızı dahi yapmadan geçmiş günlerin birikimi ve gelecek günün belirsizlik stresi, ilk saniyelerden itibaren üzerimize çöküyor. Bugünde birçok şeye yetişemeyeceğiz galiba düşüncesiyle başlıyoruz güne. Oysa ki zaman geçmişte de bugünde hep aynı değişmeyen bir kavramdır. Ne oldu da şu an birçok şeyi yetiştiremiyoruz. Aslında değişen biziz, nasıl yaşadığımız, nelere öncelik verdiğimiz, nelerden vazgeçtiğimiz, kısacası tam olarak neyi istediğimiz sorusu devreye giriyor.
Modern yaşamın en yaygın duygusu artık yetişememek yeri geldiğinde işe yetişememek, yeri geldiğinde akrabalarımıza dostlarımıza yetişememek, en önemlisi kendi kendimize yetişememek. Bunun adı bazen sağlık, bazen de bir ideal olabiliyor.
Zaman yetmiyor hissi, aslında bu son on beş yılda, yeni hayatımıza giren bir kavram. Artık herkes meşgul, herkes yoğun. Aslına baktığımız zaman bu yoğunluk çoğu zaman birbirine karışmış durumda olan iş ile özel yaşamın sıkışıklığı diyebiliriz.
Daha önceden teknolojiden beklentimiz oldukça basitti. Hayatımızı kolaylaştırsın yeter diyorduk. Cep telefonları, evde kullandığımız çamaşır makinesi bulaşık makinesi ve çeşitli ev aletleri vs. hepsi hayatımızı kolaylaştırmak içindi. Bugünse baktığımızda teknolojinin zaman kazandırmaktan çok; zamanımızı sürekli doldurduğunu görüyoruz. Her boşlukta ve dolulukta telefon, evde sürekli açık olan tv ekranı, bilgisayar oyunları bütün boşlukları dolduruyor artık. Eskiden günün bazı saatlerinde bir sessizlik vardı. Ama artık böyle bir şey yok. Sessizlik artık bir panik atak korkusuna dönüştü. Kendi kendimizi dinleyemiyoruz, toparlanamıyoruz. Küçük stresler bile, bize büyük psikolojik rahatsızlık olarak geri dönüyor. Kimi zaman hiçbir şey yapmasak bile yoruluyoruz.
Psikologlar bu durumu; insanın eskisi gibi verimli çalışamayıp, zamanının da büyük bir kısmını dış etmenlerle meşgul ederek, gereksiz bilgi ve verilerle doldurduğunu söylüyorlar. Beynin eskisi gibi sağlıklı düşünemeyip küçük sorunları büyüttüğü şeklinde yorumluyorlar. Dinlenmek artık sadece fiziksel bir durum değil zihinsel bir beceri haline gelmiş durumda. Gerçek dinlenme, hiçbir şey yapmayı kabullenmekle başlıyor halbuki. Kendine birkaç saatlik alan açmak, telefonu kapatmak, pencereden dışarı bakmak, o anı gerçekten hissederek yaşamak gerekiyor sağlımız için. Bunları bir tercih olarak değil zihinsel sağlığımızı korumamız için yapmamız gerekiyor.
Günün büyük bir kısmında telefonlarımızdan uzak durmaya çalışmak, yemek yerken sadece yemek yemek, yarım saat de olsa yürüyüş yapmak, bir filmi hızlandırarak değil dikkatlice izlemek, birisiyle bir muhabbeti uzatmaya çalışmak, ortak etkinlikler yapmak, arkadaş çevresinde sadece dertleşmek değil, çözüm üretmek, paylaşıma özen göstermek, birlikte üretmek, sosyal medyada değil fiziksel yaşamda ağlar kurmak, el emeği bir şeyler üretmek gibi sizlerin de sık sık duyduğunuz önerileri hayatımızda mutlaka uygulamamız gerekiyor. Bunların hiçbirisi de zor yapılacak büyük aktiviteler değil, aksine küçük davranışlarla kendi yaşam alanlarımızı iyileştirecek şeylerdir. Umarım yapabiliriz. Yoksa hiçbir yere, hiçbir zaman yetişemeyeceğiz...