Oliver Stone’un 1987 tarihli “Wall Street” filmi, 1980’lerin açgözlülükle, hızla büyüyen borsa kültürünün ve Amerikan kapitalizminin ezici karanlık yönlerini konu alan bir filmdir. Senaryosunu Oliver Stone ve Stanley Weiser'in birlikte yazdıkları filmin oyuncu kadrosunda; Charlie Sheen, Michael Douglas, Daryl Hannah, Martin Sheen, John C. McGinley, Terence Stamp, James Karen, Sean Young ve Hal Holbrook gibi oyuncular rol almışlardır. Film için, işlediği finans hikayesiyle, ahlakın, hırsın ve insanın kendini sisteme bağlamasının çelişkilerini anlatan, bir modern tragedyadır denilebilir. Oliver Stone’un babasının da borsacı olmasından dolayı ondan ilham alarak bu konuyu yazdığını ve çektiğini söyleyebiliriz.
Filmin genel olarak konusu, New York’un gökdelenlerinde geçen bir yükselme ve yozlaşma hikayesidir. Genç ve hırslı borsa komisyoncusu olan Bud Fox, Wall Street’in acımasız dünyasında adını duyurmak için yanıp tutuşur. Hayali, büyük bir yatırımcı olan ve finans çevrelerinde efsaneleşmiş bir karakter olarak tanınan, Gordon Gekko ile tanışmak, onun güvenini kazanmak ve kendi servetini yaratmaktır. Bud, Gekko’nun dikkatini çekebilmek için yasadışı bir yöntem kullanır; babasının çalıştığı havayolu şirketinden gizli bilgileri sızdırarak Gekko’ya verir. Bu küçük ihanet, Bud’ın kariyerinde büyük bir sıçrama sağlar. Fakat kazandığı parayla birlikte vicdanını ve ahlaki sınırlarını da yavaş yavaş yitirir. Gekko’nun etkisiyle zenginliğe ve güce bağımlı hale gelen Bud, babası Carl ile arasındaki değer çatışmasının ortasında sıkışır. Carl, işçi sınıfından, onurlu bir adamdır ve oğlunun bu yoz dünyaya kapılmasından endişe duyar. Ancak Bud, sonunda Gekko’nun planlarının ardında yatan yıkıcı niyetleri fark ettiğinde kendi vicdanıyla da yüzleşmek zorunda kalır.
Filmdeki karakterlere gelirsek Charlie Sheen'in canlandırdığı Bud Fox karakteri genç, enerjik ve hırslı bir borsa simsarıdır. Amerikan rüyasının olabilirliğine inanır, ama bu rüya giderek bir kabusa dönüşür. Bud, başarıya ulaşmanın her yolunun mubah olmadığını acı bir biçimde öğrenir. Michael Douglas'ın canlandırdığı Gordon Gekko karakteri de, kapitalizmin acımasız yüzünü temsil eden bir karakterdir. Micheal Douglas, bu rolüyle En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ını kazanmıştır. Martin Sheen'in canlandırdığı Carl Fox karakteri ise Bud’ın babasıdır ve filmde işçi sınıfının temsilcisidir. Oğlunun Gekko gibi insanlara hayran olmasını anlayamaz. Filmde, emek ile spekülatif kazanç arasındaki ahlaki uçurumlar, bu karakter üzerinden anlatılmıştır denilebilir. Gerçek hayatta da Charlie Sheen’in babası olan Martin Sheen’in bu roldeki varlığı ile filme ayrı bir samimiyet kazandırmıştır.
Film ana tema olarak, kapitalizmin etik sınırlarını sorgulayan bir filmdir. Oliver Stone, Reagan dönemi Amerika’sının “para, statü, güç” üçlemesine dayalı yaşam biçimini eleştirmek istemiştir diyebiliriz. Açgözlülüğün bir ideolojiye dönüştüğü bu dönemde, insanın ahlaki yönünü nasıl kaybettiği gözler önüne serilmiştir. Bud ile babası Carl arasındaki ilişki de, sadece kuşaklar arası bir çatışmayı değil, değerler sistemi arasındaki çatışmayı da vurgulamıştır.
Eleştirmenler, Oliver Stone’un 1980’lerin finans dünyasını sadece eleştirmediğini, aynı zamanda o dünyanın estetiğini ve cazibesini de başarılı bir şekilde yansıttığını söylemişlerdir. Film, zamanla kült statüsüne ulaşmış ve 1980’ler Amerikan toplumunun ruh halini anlamak isteyen herkes için, bir referans noktası haline gelmiştir. 2010’da Oliver Stone, bu hikayeye “Wall Street: Money Never Sleeps” adlı devam filmiyle geri döner, ancak eleştirmenler tarafından ilk filmin o keskin toplumsal ve psikolojik eleştirisini yakalayamadığı söylenmiştir.
Özetle insanın hırsla, vicdanla muhasebesinin anlatıldığı filmde; Oliver Stone, kişisel bir gözlemle başlayıp evrensel bir eleştiriye ulaşmıştır. Bu yüzden film, yalnızca bir dönem filmi olarak değil, zamanın ötesinde bir ahlak hikayesidir de. Film, 1980’lerin sonunda çekilmiş olsa da, günümüz finans dünyasında yankısı hâlâ duyulmaktadır. Aradan geçen on yıllara rağmen güncelliğini yitirmemiş bir filmdir. Çünkü anlattığı şey yalnızca borsa değil, insanın doymak bilmez arzusu, güçle ilişkisi ve ahlaki sınırlarının esnekliğidir. Finans dünyası değişse de, para her zaman aynı büyüleyici güce sahip kalır. Oliver Stone, babasının mesleğinden esinlenerek yazdığı bu senaryoyla, aslında izleyiciye şu mesajı vermiştir. “Gerçek güç, vicdanını kaybetmemektir” iyi seyirler…