1928 yapımı olan “The Circus” türkçe adı ile “Sirk”, sessiz dönemin en unutulmaz eserlerinden biridir. Charlie Chaplin’in yine hem yönetmenliğini hem de başrolünü üstlendiği bu film, onun, sahne arkasında da birçok talihsizlik yaşadığı ve sonunda güzel bir film ortaya koyduğu eseridir. Film, döneminde ki ekonomik sıkıntılarıyla boğuşan Amerikasın’da bir sirke yanlışlıkla giren Şarlo’nun komik ve dokunaklı öyküsünü gözler önüne sererken; Chaplin’e oskar (o zamanki adıyla akademi) ödülünü de getiren ilk filmi olmuştur.
Filmin konusu şu şekildedir: Sert bir sirk yöneticisinin işlettiği sirke polisten kaçarken tesadüfen giren Tramp karakterinin üzerinden gelişir. Bir gün yanlışlıkla bir yankesicilik suçuna karışan Tramp tam da gösteri sırasında sahneye çıkarak kazara yaptığı sakarlıklarla, seyirciyi kahkahaya boğar. Sonrasında sert sirk yöneticisi bu işten memnun kalarak, ona sirkte çalışmayı teklif eder. Zaten parasız ve işsiz olan Tramp bu teklifi kabul eder, ve bu beklenmedik şöhretin cazibesine kapılır. Onun sahneye bilinçli çıktığı anlarda işler pek de yolunda gitmez. Bu durumlar, filmin hem komedi dozunu hem de trajik boyutunu artırmıştır. Ancak onun asıl amacı, sirkin güzel trapez sanatçısı Merna’ya duyduğu masum aşktır. Komik sistemli yanlış anlamalar, kovalamacalar ve hassas duygusal anlar iç içe geçerken, onun perde arkasında hep yalnız ve hüzünlü olduğunu görürüz. Sirkin binicilik yapan kızı Merna’ya aşık olan Tramp, onun sirk içinde ezildiğini, sirk yöneticisi tarafından kötü muamele gördüğünü görür. Bir gün sirke bir falcı gelir ve Merna'nın falına bakar. Onun yakın zamanda yakınında birisine aşık olacağını ve onunla evleneceğini söyler. Tarmp bu sözleri gizli gizli dinleyerek duyar ve üstüne alınır. Fakat kız kısa bir süre sonra, başka bir trapez sanatçısına aşık olur. Tramp, bu aşkı sessizce kabullenir ve sonunda onun mutluluğu için aradan çekilir. Filmin sonu, hem fiziksel hem de duygusal bir yolculukla noktalanır. Sirk başka bir yere taşınmak için uzaklara giderken Tramp yalnız başına, ama gururlu bir biçimde yola koyulur. Yürümeye başlar. Kendi değerini bulduğu duygulu bir final yaşanır.
Tramp (Charlie Chaplin) karakteri, her zamanki gibi saf, içten, beceriksiz ama duygusal yönü de ağır basan bir karakterdir. Bu filmde de onun iyilik dolu, kendi iç dünyasıyla yüzleşiriz. Al Ernest Garcia’nın canlandırdığı sirkin sahibi olan karakter ise sert, çıkarcı, çalışanlarına karşı baskıcı bir karakterdir Tramp’ı kendi çıkarları için kullanır. Duygusuz ve baskıcı tavrı nedeniyle, sevilmeyen bir otorite simgesidir.
Merna Kennedy ‘nin canlandırdığı Merna karakteri de sirkin trapez sanatçısıdır ve Tramp’ın aşık olduğu kadın karakter olarak sirk yöneticisi tarafından ezilen, ama kendi özgürlüğünü de arayan genç bir kadın olarak karşımıza çıkar. Tramp’a büyük güven ve minnet duysa da, onunla romantik bir bağ kurmayarak sıkı dost olur.
Son olarak Harry Crocker’ın canlandırdığı, trapezci Rex’de Merna’nın aşık olduğu başarılı akrobattır. Filmde büyük bir rol oynamasa da, Tramp için gizli bir rekabetin simgesidir.
Filmin yapım süreci, Chaplin’in en zorlu dönemlerinden birine denk gelmiştir. Hem boşanma süreciyle uğraşmakta hem de bu süreçle alakalı olarak vergi problemleriyle boğuşmaktadır. Ayrıca sette öncesinde bir fırtına çıkmış ve her şeyi yıkarak, bırakmış sonraki günlerde de çıkan yangınla uğraşmışlardır. Bütün bu olumsuzluklardan dolayı, film sekiz aylık bir gecikmeyle tamamlanabilmiştir. Chaplin’in sinemasında bu tür sıkıntılar üretkenliğe dönse de, bu filmde bunun izleri daha barizdir. Film, gösterime girdiğinde izleyiciler tarafından oldukça beğenilmiştir. Ancak dönemin sinema basını bu filmi, Chaplin’in diğer başyapıtları kadar "devrimci" bulmamış ve biraz da kenarda bırakmışlardır. Ancak yıllar geçtikçe eleştirmenler, bu filmin sadeliğinde ve naifliğinde, saklı olan anlatımı daha net görmeye başladıklarında, film hakkında olumlu şeyler söylemişlerdir.
Filme içeriksel olarak bakıldığında aslında şunlar düşünülebilir. Trampkarakterinin en çok güldürdüğü anlar, farkında olmadan düştüğü hallerdir. Filmde aslında burada şunu anlatır gibidir; gerçek komedi planlanamaz, o anda doğar. Chaplin, burada kendi sanatının da bir tür öz eleştirisini yapmıştır. Mizah, doğallıktan ve samimiyetten çıkar. Sirk, dışarıdan neşeli, renkli ve büyülü görünür, ama perde arkasında sömürü ve baskı vardır. Tramp bu iki dünya arasında sıkışır. Chaplin burada sinema dünyasına da ince bir taş atar gibidir. Sahnede kahkahalar varken, sahne arkasında ve kamera dışında zorluklarla mücadele vardır. Filmin sonunda sirkin bütün çadırları sökülüp gittiğinde de Tramp yine tek başınadır. Yoluna yalnız devam eder.
Charlie Chaplin’in kendi hayatından izler taşıyan film, tüm aksiliklere rağmen zorlukların üstesinden gelinerek komik, başarılı, sade ve bir o kadar da duygusal olarak etkileyici bir film olmuştur. Bugün de The Circus, Chaplin’in en içten filmlerinden biri olarak kabul edilmektedir. İyi seyirler…