Son yıllarda sosyal medya artık bir iletişim aracı olmanın yanında; hem eğlenceli vakit geçirilen, hem de kendi başına bir sektör haline dönüşmüş bir alan halini almıştır. Hatta bu durumu, yeni bir toplumsal kültür haline gelmiş bir alan olarak da değerlendirebiliriz. Bu yazıda da bu kültürün merkezinde yer alan, fenomen ya da küçük farklılıklarıyla bir diğer adıyla, influencerların bu sektördeki işlevlerinden bahsetmeye çalışacağım. Geniş kitlelere hitap eden, davranışlarıyla trendleri belirleyen ve çoğu zaman paylaşımları milyonlara ulaşan influencerlar bugün, sadece bir telefon kamerasıyla, birkaç saniyelik bir videoyla bir anda tanınan bir yüz haline gelebiliyorlar. İşte bu hızlı yükseliş hem birçok açıdan dikkat çekici hem de tartışmaya açık birçok yön barındırıyor.
Fenomen ya da influencer olgusu, artık sadece eğlenceyle sınırlı olmayıp, moda, güzellik, spor, teknoloji, yemek, eğitim gibi pek çok alanda insanlar için birer rehber haline gelmiş durumda. Fakat bu yeni olgu bu görünürlüğün arkasında hem toplumsal hem de bireysel açıdan ciddi artılar ve eksiler barındırmakta. Kendi içeriklerinden gelir elde eden bu kişiler aynı zamanda birçok marka için tanıtım yapan birer reklamcı haline gelmiş durumdalar. Bu da ülke ekonomisine katkı sağlayan, reklam sektörüne yeni bir soluk getiren bir yapı oluşturuyor. Birçok fenomen, başarı hikayesiyle, yaşam tarzıyla, üretkenliğiyle takipçilerine ilham oluyor. Sağlıklı yaşamdan kitap önerilerine, kişisel motivasyon alanlarından sanatsal çalışmalara kadar pek çok alanda gençleri harekete geçirebiliyorlar. Sosyal medya fenomenliği, özellikle gençler için alternatif bir meslek haline gelmiş durumda. Kamera karşısında
üretken olan ya da belirli bir alanda bilgisi bulunan kişiler, bu mecralarda kendi işlerini kurabiliyorlar. Moda, yemek, spor, teknoloji gibi alanlarda kendi uzmanlıklarını göstererek gelir elde etmeleri, yeni bir ekonomik ekosistem yaratıyor. İnfluencerların tanıtımlarında gördüğüm bir diğer en faydalı özellik ise; küçük işletmelerin sesini duyurma konusunda günümüzün en etkili aracı haline gelmeleridir. Bir fenomenin paylaştığı ürün bir anda binlerce kişiye ulaşarak, küçük işletmeler için büyük bir fırsat yaratmaktadır. Bu arada sanıldığı gibi her fenomen sadece gösteriş peşinde değil; aralarında bilgilendirici içerik üretenler, uzmanlık alanlarını sade bir dille anlatanlar da var. Böylece insanlar hem eğleniyor hem de kısa sürede yeni şeyler öğrenebiliyor. Bunun gibi özelliklerinden dolayı fenomenler, reklam dünyasını kökten değiştirmiş durumdalar. Bir işletmenin tanıtımını bir televizyon reklamından çok daha etkili şekilde yaparak, özellikle küçük ve yerel markalar için büyük fırsatlar yaratıyorlar. Bir videoda ya da bir hikayede bahsedilen bir ürünün satışları bir anda artabiliyor. Bu arada bazı fenomenler, toplumsal meseleleri daha görünür kılarak toplumda güçlü bir rol üstleniyorlar. Çevre sorunları, eğitim fırsatları, sosyal adalet gibi konularda yaptıkları paylaşımlar da geniş kitlelere ulaşıyor ve toplumda sosyal bir bilinç yaratıyor.
Tabi ki bizler için bu dünyanın sunduğu fırsatlar kadar çeşitli riskleri de bulunmakta örneğin; fenomenlerin çoğu, hayatlarının yalnızca en gösterişli ve kusursuz anlarını paylaşıyor. Bu durum, özellikle gençlerin gerçeklik algısını bozabiliyor. Herkes mükemmel yaşıyor algısı kıyaslamayı ve yetersizlik hissini de artırıyor. Diğer yandan kontrol edilmesi zor olan bu güç, bazen de insan psikolojisini zorlayan bir hal alabiliyor. İşte tam da bu nedenle, fenomenliğin daha görünmeyen taraflarını da aynı açıklıkla değerlendirmek gerekiyor. Uzman olmadıkları konularda yorum yapan fenomenler, farkında olmadan yanlış bilgilerin hızla geniş kitlelere yayılmasına neden olabiliyor. Kısa sürede büyük bir kitleye ulaşmak ve sürekli içerik üretme zorunluluğu, bu kişilerin çok araştırma yapamadan yanlış yeni bir bilgiyi sorgulamadan paylaşmalarına neden olabiliyor.
Aslında mesele fenomenlerin varlığı değil; onların sunduğu bu dünyaya nasıl baktığımızdır. Çünkü sosyal medya, bize çok geniş bir pencere açıyor ama o pencereden gördüklerimizin bir kurgu mu yoksa hayatın kendisi mi olduğunu ayırt etmek artık bize düşüyor. Bu dengeyi kurabildiğimiz sürece, fenomenler ve influencerlar bizim hayatımızı kolaylaştırabilecek kişilerdir. Bizi yönlendiren değil, bize ilham veren kişilerdir. Böylece sosyal medyada bizi tüketen değil, bizi güçlendiren bir alan haline gelebilir. Bu yüzden fenomenliği tek bir cümleyle iyi ya da kötü diye anlamlandırmak yanlış olacaktır. Önemli olan, bu içerikleri izlerken sağlıklı bir mesafe kurmak, kendi gerçekliğimizi unutmamak ve her bilgiye sorgulayıcı bir gözle yaklaşmaktır. Sosyal medya hayatımızın bir parçası olabilir, ama bizi yöneten değil, bizim yönettiğimiz bir araç olarak kaldığı sürece faydalı olacaktır.