RAGING BULL

Abone Ol

Martin Scorsese’nin 1980 tarihinde çektiği “Raging Bull” filmi için, klasik boks filmi konusu üzerinden giderek ama aslında öfke, kıskançlık, hırs ve kendini yok eden yıkıcı duygular üzerine yapılmış bir karakter incelemesi filmidir diyebiliriz. Gerçek bir hayat hikayesinden uyarlanan film, orta siklet boks şampiyonu Jake LaMotta’nın yükselişini, ringdeki zaferlerini ve özel hayatındaki dramatik çöküşünü ele almıştır. Martin Scorsese, spor filmlerinin klasik başarı anlatılarının dışına çıkarak, bir insanın kendi içindeki kötülükle mücadelesini, görsel olarak çarpıcı ve psikolojik açıdan da yıkıcı bir şekilde beyazperdeye taşımıştır. Filmin oyuncu kadrosunda ise; Robert De Niro, Joe Pesci, Cathy Moriarty, Nicholas Colasanto, Theresa Saldana, Frank Vincent Salvatore, Lori Anne Flax, Mario Gallo ve Frank Adonis gibi oyuncular rol almışlardır.

Film, 1940’lardan 1960’lara kadar uzanan bir zaman diliminde, orta siklet boks şampiyonu Jake LaMotta’nın hayatını anlatır. LaMotta ringde acımasız, pes etmeyen bir dövüşçüdür. Yumruklarıyla adeta öfkesini ve içindeki karanlığı kusar. Ama özel hayatında durum biraz farklıdır. Ringin dışına çıktığında, bu şiddet yanını kontrol edemez ve sevdiklerini de incitmeye başlar. Kardeşi Joey (Joe Pesci), onun menajeri ve en yakın dostudur. Joey, Jake’i başarıya taşımak için uğraşır ama Jake’in kıskançlık krizleri, şüpheciliği ve öfke patlamaları ilişkilerini her geçen gün daha da bozar. Eşi Vickie’ye (Cathy Moriarty) duyduğu aşırı kıskançlık ve kontrol arzusu, Jake’in hem özel hayatını hem de kariyerini zehir eder. Zirveye çıkan Jake, etrafındaki herkesi kendinden uzaklaştırır. Zamanla yalnızlaşır, dostlarını ve ailesini kaybeder. Kariyerinde şampiyonluk kemerine ulaşsa da özel hayatı giderek kötüye gider. Film, ringdeki başarıların aslında insanın içsel yaralarını kapatmaya yetmeyeceğini, hatta bu yaraları daha da derinleştireceğini acı bir gerçeklik olarak gözler önüne serer. Bu nedenle aslında film, bir başarı öyküsünden çok bir çöküş hikayesidir.

Film, temelde öfkenin ve kendini tüketen hırsın yıkıcılığını anlatır. Jake LaMotta, ringdeki disiplinini özel hayatına taşıyamayan bir adamdır. Bu nedenle, içindeki öfke, onun en büyük gücü olduğu kadar en büyük yıkımı da olur. Film, erkeklik, gurur, kıskançlık ve şiddet kavramlarını da sorgular. Aynı zamanda filmde, başarı ile yalnızlık arasındaki ince çizgiye de dikkat çekilmek istenmiştir. Jake, ringde kazansa da gerçek yaşamda sürekli kaybeder; zaferleri, kişisel mutluluğunu kurtarmaya yetmez. Sanki Martin Scorsese’nin burada sorguladığı şey, “Gerçek başarı nedir?” sorusudur: Ün ve para mı, yoksa sevdiklerini yanında tutabilmek midir?

Filmin görsel dili de bu ana temaları destekleyecek şekilde oldukça başarılıdır. Yönetmen Martin Scorsese, filmi siyah-beyaz çekerek öyküye belgeselvari bir gerçekçilik katmıştır. Abartılı yakın planlar, hızlı kesmeler ve başarılı ses tasarımıyla boks sahnelerindeki hareketlilik şiirsel bir anlatıma dönüşmüştür. Ring, Jake’in hem

en güçlü, hem de en yalnız olduğu yerdir. Martin Scorsese’nin kamerası, yalnızca dövüşleri değil, Jake’in zihnindeki karanlığı da yansıtmaya çalışmıştır. Diğer taraftan boks sahneleri dışında kalan sessiz ev içi sahneleri de, tam tersine boğucu ve sıkıcıdır. Oradaki başarı dinamik bir anlatımla gösterilirken evdeki sorunlar ve başarısızlıkta bu sıkıcılıkla verilmeye çalışılmıştır denilebilir.

Gişede büyük kar elde edemese de gösterime girdiği dönemde film, eleştirmenlerden büyük övgü almıştır. Özellikle Robert De Niro’nun performansı olağanüstü bulunmuştur ve bu rol ona En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ını kazandırmıştır. Film ayrıca En İyi Kurgu dalında da oscar almıştır. Eleştirmenler, Martin Scorsese’nin bir spor filmi kalıbının ötesine geçerek insan ruhunun en karanlık yönlerini işlemesini sinema için dönüm noktası olarak görmüşlerdir. Bazı eleştirmenler, filmin şiddeti yalnızca ringde değil, insani ilişkilere de taşıma biçimini sanatsal olarak başarılı bulmuşlardır. Zaman içinde “Kızgın Boğa”, tüm zamanların en iyi filmleri listelerinin vazgeçilmezlerinden biri haline gelmiş ve American Film Institute tarafından “En İyi Amerikan Filmleri” listesinde üst sıralara yerleştirilmiştir. Bugün hâlâ, sinema tarihinde karakter odaklı anlatımın en güçlü örneklerinden biri olarak kabul edilmektedir.

Jake LaMotta’nın hikayesi, şöhret ve başarıya rağmen iç huzuru bulamayan, öfke ve kıskançlıkla sevdiklerini kaybeden bir adamın trajik hikayesidir. İzleyiciye zaferin bedelini, öfkenin insana neler kaybettirebileceğini ve insanın en büyük düşmanının bazen kendisi olduğunu hatırlatan bir yönü vardır. Martin Scorsese ve Robert De Niro’nun yetenekleri ile ortaya çıkan bu film, hem sinemaseverler için hem de insan ruhunun karanlık yönlerini anlamak isteyen herkes için eşsiz bir anlatıma sahiptir. Özetle Kızgın Boğa filmini genel olarak tanımlamak için şu sözü söyleyebiliriz; yalnızca ringde değil, gündelik hayatta da savaşan, ama asıl düşmanı kendisi olan bir adamın çöküş hikayesidir diyebiliriz. İyi seyirler...