MEAN STREERS

Abone Ol

Martin Scorsese'nin 1973 yılında çektiği "Mean Streers" Tükçe adı ile "Arka Sokaklar" filmi, yönetmenin sinema dilinin başlangıcı olduğu filmidir diyebiliriz. 1973’te vizyona girdiğinde, Yeni Hollywood’un genç yönetmenleri arasında Martin Scorsese’yi farklı bir yere koyan şey, New York’un kalbini özellikle, Little Italy’nin dar sokaklarını gerçekçi ve doğal bir şekilde anlatması olmuştur. Bu film için, aynı zamanda yönetmenin kendi gençliğinden, mahalle arkadaşlarından ve hatta Katolik inancından da beslenen otobiyografik bir yapımdır da diyebiliriz. Martin Scorsese’nin ilk büyük çıkışı sayılan Mean Streets, filmi sonrasında gelecek Taxi Driver, Raging Bull ve Goodfellas gibi filmlerinin hem içeriksel, hem de biçimsel temelini oluşturmuştur. Dostluk, düşmanlık, günah, suç, Tanrı ve sokaklar gibi olguları ilk işlemeye başladığı filmidir. Filmin oyuncu kadrosunda; Harvey Keitel, Robert De Niro, David Proval, Amy Robinson, Richard Romanus, Cesare Danova ve Victor Argo gibi oyuncular rol almışlardır.

Film de, New York’un İtalyan-Amerikan mahallesinde yaşayan ve genç bir adam olan Charlie Cappa’nın hikayesi anlatılmıştır. Charlie, amcasının işlettiği bir barın çevresinde dönen küçük suç işlerinin içindedir. Bir yandan amcası aracılığıyla mafya dünyasında yükselmek ister, diğer yandan da Tanrı’ya olan inancını kaybetmeden iyi bir insan olmaya çalışır. Ancak Charlie’nin çevresi bu iç huzuru bulmasına izin vermez. En yakın arkadaşı Johnny Boy (Robert De Niro) ise tam bir baş belasıdır. Herkesten borç isteyen ve geri ödemeyen, kavgalara karışan ve bulunduğu ortamlarda sürekli huzursuzluk çıkartan bir gençtir. Charlie, Johnny Boy’u korumaya çalıştıkça kendi vicdanıyla da muhasebeye girer. Bu ikiliye Johnny’nin kuzeni ve Charlie’nin gizli sevgilisi Teresa da eşlik eder. Filmde aslında yönetmen Martin Scorsese'nin diğer filmlerinde olduğu gibi büyük mafya hikayeleri ya da organize suç olayları yoktur. Onun yerine, bu dünyanın alt katmanlarında, yaşayan sıradan genç adamların hikayeleri vardır. Kısacası “Mean Streets” filminde, New York’un Little Italy bölgesinde geçen, küçük çaplı gangsterlerin gündelik hayatına odaklanan bir öykü anlatılmıştır. Film, büyük bir olay örgüsünden çok, bu karakterlerin çelişkileriyle ilerlemektedir. Geceleri barlarda dönen kavgalar, borç yüzünden patlayan öfke nöbetleri, kilisedeki sessiz dua anları ve sokak ışıkları altında yapılan küçük suçlar arasında yönetmen; karakterlerin ruhsal portrelerini gösteren bir film yapmıştır.

Filmdeki karakter özelliklerine gelirsek; Harvey Keitel'in canlandırdığı Charlie karakteri, inançla suç arasında ahlaki çatışma yaşayan bir karakterdir. Tanrı’ya olan inancını korumaya çalışırken, dostlarına ve çevresine olan bağlılığı onu sürekli bir ikileme sürükler. Doğruyu yapmak ister ama yöntemleri hep yanlış olur. Robert De Niro'nun canlandırdığı Johnny Boy karakteri ise Johnny, Charlie’nin aksine hiçbir sınır tanımayan bir karakterdir. Hem eğlenceli hem de asi tavırları vardır. Umursamaz, ve fevri tavırlarıyla çevresindekilere zarar verir. Robert De Niro’nun bu rolü, onun sinema kariyerinde büyük bir sıçrama noktası olmuştur. Amy Robinson'un canlandırdığı Teresa karakteri de Johnny’nin epilepsi hastası kuzenidir. Charlie’nin de yasak aşkıdır. Teresa, erkek karakterlerin dünyasındaki tek sığınaktır ama aynı zamanda toplumun ötekisi konumundadır.

Filmdeki ana tema, Martin Scorsese’nin hemen her filminde karşımıza çıkan suç ve günah ikilemidir diyebiliriz. Suçun ya da suçluluk duygusunun, mahalle arkadaşlıklarının içinde, kişisel sadakatin ne kadar bir arada var olabileceği gösterilmeye çalışmıştır. Ama bu duygunun sonunda birbirini yok ettiği de mesaj olarak verilmek istenmiştir. Charlie’nin Johnny Boy’a olan kör sadakati, onun düşüşünü hızlandırır. Yönetmen Martin Scorsese burada, İtalyan-Amerikan kültüründe arkadaşlık ve aile kavramlarının nasıl kutsal bir yere sahip olduğunu ama bu sadakatin çoğu zaman insanı mahvettiğini de anlatır. Şiddetle ölçülen saygı kavramı da film de gösterilen bir diğer ahlaki boyutdur.

Mean Streets filmi, ilk gösteriminde büyük gişe başarısı yakalayamasa da eleştirmenler tarafından övgüyle karşılanmıştır. Pauline Kael, filmle ilgili “dönemimizin gerçek bir orjinali kişisel film yapımcılığının gerçek bir zaferi” sözlerini kullanmıştır. Aynı şekilde ünlü bir başka eleştirmen Roger Ebert de filmi modern diğer filmlere kaynak olabilecek şekilde başarılı bulmuştur.

Özetle Martin Scorsese’nin kariyerinde bu film bir başlangıçtır diyebiliriz. Bu filmle birlikte yönetmen, Hollywood’un gangster hikayelerini, gerçek sokakları ve küçük insanların içsel çatışmalarının sinemasını kurmuştur. Filmdeki başrol karakterinin yani Charlie’nin de içsel çatışması, Martin Scorsese’nin hayat boyu anlatacağı bir temanın başlangıcıdır. O da iyi biri olmanın bedeli nedir? sorusudur. İyi seyirler...