Ankara’da trafik bir ulaşım meselesi değil, bir gündelik hayat biçimi. Aynı sabah, aynı şehirde biri arabaya, biri toplu taşımaya bindi. Sonuç değişmedi.
Adam sabah evden çıktı.
Otobüse binecekti.
Durağa vardığında kimse saate bakmıyordu. Çünkü hepimiz biliyoruz: Otobüs ya geç gelir ya da dolu. 317 numaralı hat tabelada yazıyordu. Yıllardır aynı. Ek sefer gelmedi, bunun yerine hattın güzergâhı uzatıldı. Kim bu fikri bulduysa hâlâ açıklamadı.
Otobüs geldiğinde içeri dolmak için küçük bir mücadele yaşandı. Kapılar kapandı ama ayakta kalanlar vardı. Şoför yönünü Kızılay’a kırdı. Zaten Ankara’da nereye gidersen git, önce Kızılay.
Aynı saatlerde kadın da evden çıktı.
Arabaya bindi, kontağı çevirdi. Daha sokağın başında navigasyon kıpkırmızıydı. Tuna’dan çıkışta meşhur çift sıra parklara takıldı. Kimse korna çalmıyor artık. Ankara trafiğinde sinir değil, kabulleniş hâkim.
Adam otobüste, kadın arabada; ikisi de aynı noktaya akıyordu. Sıhhiye’ye yaklaşırken otobüs yavaşladı. Zaten hep orada yavaşlar. Kızılay merkezli bir ulaşım mantığı bu. Her yol, her hat, her akış buraya yığılır.
Kadın Atatürk Bulvarı’na çıktı. Işık yeşil yandı, üç araba geçti, kırmızı yandı. Bekledi. Yol geniş değildi, asfalt yamalıydı. Bu yollar yıllardır böyle. Çözülmeyen sadece trafik değil, yol kalitesi de.
Adam bir durak erken indi. Yürürüm dedi. Kaldırımda kazı vardı. Birkaç yıl önce de vardı. Bir süre sonra yürüyüş, çukur atlama egzersizine döndü. Ankara’da toplu taşımadan indikten sonra da şehir insanla karşı karşıya kalır.
Kadın Eskişehir Yolu’na yöneldi. Geniş, uzun ama sabah saatinde tamamen dolu. Üniversiteler, servisler, özel araçlar. Çok şeritli bir yavaşlık.
Adam Kızılay’a vardığında kalabalık çoktan toplanmıştı. Herkes bir yerlere yetişmeye çalışıyordu ama kimse rahat değildi. “Bu hatlara neden ek sefer koyulmuyor?” diye düşündü. Cevap yoktu.
Kadın park yeri aradı. Bir tur attı. Trafikte kaybettiği sabrı park yerlerinde tamamen bıraktı. Arabadan indiğinde trafik hâlâ omzunda gibiydi.
İkisi de aynı soruya farklı kelimelerle geldi:
“Bunu kim çözecek?”
Bakanlık mı, belediye mi, başka bir kurum mu… Kim yapacaksa yapsın artık. Çünkü Ankara’da trafik sadece yollarla ilgili değil; planlama, öncelik ve irade meselesi.
Akşam olacak.
Adam yine otobüse binecek.
Kadın yine arabaya.
Yol değişmeyecek ama şehir hâlâ bekleyecek.