Foto muhabirini ya da bir video gazetecisini kamerası olmadan düşünemezsiniz değil mi? Hatta öyle ki fotoğraf makinesi gazetecilik mesleğinin sembollerinden birisi olmuştur. Bir yazıda, haberde, makalede, karikatürde… gazeteciyi tasvir etmek için kullanılan görselde çoğunlukla fotoğraf çeken bir kişi olur. Makine, bu mesleği anlatmak için bu kadar simgesel konuma gelmiş.
Omzunda fotoğraf makinesi ya da elinde mikrofon tutan biri gördüğümüzde özellikle bir olay gölgesinde iseniz ilk aklınıza gelen şey o kişinin gazeteci olabileceğidir.
Bir mesleğin simgesi olan bu ekipmanlar maalesef ki inanılmaz pahalı hatta küçük bir servet değerinde. Gerçekten bir profesyonel iseniz foto muhabirliğinde bir makine, bir lens kesinlikle yeterli değildir. En iyi fotoğrafın peşinde ve rekabetindeyseniz eğer en kaliteli makineyi, en kaliteli lensleri kullanmak istersiniz. Ara Güler’in “En iyi makine en iyi fotoğrafı çekseydi, en iyi daktiloya sahip olan en iyi romanı yazardı.” sözünü de aklımızın bir köşesinde bulundurmak gerekir pek tabi. Neticede iyi ekipman yetenekli insanların elinde daha da kıymetli hale geliyor.
Bu girişi neden yaptım?
Geçen hafta etik ilkeler ile ilgili bir yazı paylaşmıştım sizlerle. Bu hafta da o ilkelerden birisi ile ilgili örnek teşkil edecek bir olayı paylaşacağım. Haber fotoğrafçılarının derneği olan Foto Muhabirleri Derneği (TFMD) 1984 yılında kurulmuş ve üyeleri için en iyiyi hedefleyen bir dernek. Eğer bir gazetede foto muhabiri olarak çalışacak olsaydınız sizin bir kere “küçük bir servet” değerinde olan ekipmanlara kişisel olarak sahip olmanız gerekiyordu. Hala da hemen hemen öyle. Özellikle şimdi; serbest çalışmak durumunda kalan foto muhabirleri bu küçük serveti ekipmanları için gözden çıkarmak zorundalar. Vakti zamanında TFMD yöneticileri bu sebeplerle üyelerine yeni fotoğraf makineleri almak için girişimlerde bulunmuş. Bunun için de dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın eşi Semra Özal’ın kapısını çalmışlar. Semra Hanım özel bir banka aracılığı ile 30 kadar son model fotoğraf makinesi alınmasını sağlamış. Fotoğraf makineleri üyelere dağıtılmış. Aradan çok zaman geçmeden-1-2 hafta en fazla- Turgut Özal ve eşi Semra Hanım bir yurtdışı seyahatinden döneceklermiş. Foto muhabirleri de Esenboğa Havalimanına gitmişler. Fakat Başbakan Turgut Özal’ın uçaktan inerken fotoğraflanması için foto muhabirlerinin aprona girişlerine izin verilmemiş. Korumalarla foto muhabirleri tartışmışlar fakat bir sonuç elde edilememiş. Bunun üzerine de durumu protesto etmek amacıyla fotoğraf makinelerini Özal’ın ineceği merdivenlere dizmişler. Bu makineler arasında Semra Özal’ın foto muhabirlerine hediye ettiği makineler de varmış. Özal çifti uçaktan inip, VIP salonundan geçip makam aracına binmek üzere merdivenlerin başına geldiğinde yerde merdivenlere sıralanmış fotoğraf makinelerini görmüşler. Özal durumu anlamak için koruma müdürüne hitaben “Ne oldu Musa?” diye sormuş. Koruma müdürü Musa, Özal’ın kulağına eğilerek gazetecilerin kendilerini yaşanan itiş kakış nedeniyle protesto ettiklerini anlatırken Semra Özal fotoğraf makinelerine dikkatlice baktıktan sonra “ Aa Turgut, bunlar bizim foto muhabirlerine hediye ettiğimiz makineler değil mi?” diye sormuş.
Hikayenin can alıcı kısmı burada işte Semra Hanım bizim aldığımız makinelerle bizi mi protesto ediyorsunuz imasında bulunmuş.
Çok iyi niyetle başlayan bir girişimin geldiği nokta.
Fotoğraf makineleri, video kameralar bu mesleğin olmazsa olmazı. Gazeteler, ajanslar, internet siteleri, astronomik ölçüde pahalı olan bu ekipmanların alımında ne yazık ki görsel gazetecileri yalnız bırakıyorlar. Dün de böyleydi bugün de değişen bir şey yok.
Geçen hafta sizlerle paylaştığım etik ilkelerin sadece bir maddesinin bile ne kadar önemli olduğunu özetleyen bir olay bu anlattığım. Özellikle mesleğe yeni başlamış arkadaşlarımın bu ilkeleri benimsemelerinin mesleğimizin güvenilirliği için çok önemli olduğu ortada. Yalnız çıkmak zorunda kaldıkları bu serüvende onlara yol gösterici olduğu apaçık ortada.
Bu ilkeler gazeteciler için bir yol gösterici gibi görünse de okuyucunun, izleyicinin de bir rehberi aslında. Bir gazetecinin ne kadar güvenilir birisi olduğunu anlayabilmeleri için onlar da bu ilkeleri iyi bilmeli ve gazetecileri bu konuda zorlamalılar. Bu etik kuralların varlığı gazeteciler için olduğu kadar siz okuyucular için de geçerli. Bu kuralların varlığı sizin haberi doğru alabilmeniz için de çok önemli.