Günümüz de çocukların ve gençlerin eğlence ve oyun alanlarında büyük bir değişimin olduğunu hepimiz gözlemliyoruzdur. Bir zamanlar oyun dediğimiz şey, mahallede bir araya gelip, bizden bir önceki kuşaktan aktarılan, eğlenceli geleneksel sokak oyunlarını oynayarak eğlenmekti. İnsanlık tarihi kadar eski olan bu ihtiyaç hepimizin hayal güçlerini geliştiren, toplumsal rolleri küçük yaşlarda öğreten, dünyayı algılama ve anlamlandırmamıza yarayan bir aktivite olmuştur. Özellikle pandemiden sonra, çocukların oyun dünyaları değişmiş olsa da; oyun ihtiyacı hiç değişmemiştir. Çocuklar her zaman oyun oynamak isterler. Dünyanın değişen ritmi ve yeni düzeni sadece nasıl oynandığını değiştirmiştir.
Eski oyunlar çoğunlukla açık havada, sokakta, boş arsalarda, bahçelerde oynanırdı. Bu yüzden de mekan aslında oyunun bir parçasıydı. Bugün ise sınırlanarak sadece bilgisayar ekranı başında mekanın artık önemli olmadığı, fiziksel hareketliliğin bittiği bir hale dönüşmüş durumda. Aslında bu yazıyı yazma amacım hepimizin bildiği bu farklılığın biraz daha eksileri ve artılarını tartışmaktı. Fakat biraz araştırınca da gördüm ki keskin bir taraf olmak da aslında yanlış olabiliyor. Eski ve yeni arasında tabi ki farklılıklar olacak ve hep olmuştur. Dünya tarihinden beri her olgu mutlaka değişmiş ve dönüşmüştür. Oyun dediğimiz ihtiyaç da bu dönüşümden kendi payını almıştır. Eski oyunlarda bir araya gelen çocuklar, kendi koydukları oyunların kurallarıyla bazen tartışıp, yeniden barışırken paylaşma ve rekabet de kendiliğinden gelişirdi. Şimdi ise çevrim içi arkadaşlıklarla, daha önceden kurgulanmış sanal oyunlarda iletişim kurulmakta. Alan sonsuz derecede daha geniş. Dünyanın öbür ucunda hiç tanımadığınız birisiyle mesajlaşarak iletişime geçerek birlikte oyunlar oynaya biliyorsunuz. İkisin de de amaç eğlenmek ve zaman geçirmek olsa da arada büyük bir fark var tabi ki. Eskiden bir sopayı at yapan, bir ağacı kale sayan çocuklar kendi yaratıcılıklarıyla apayrı bir dünya oluştururlardı. Oyunun kurgusu çocukların zihinlerinde gelişirdi. Bilgisayar oyunlarında ise hayal dünyası çoğunlukla profesyonel tasarımcılar tarafından hazır olarak verilir. Oyundaki karakterler ve görevler grafiklerle çeşitli atmosferler yaratılarak tasarlanır. Burada çocuk için yine bir yaratıcılık vardır tabi ki. Bu rolü tam kaybetmez. Ama kendi hayal dünyasını sıfırdan kurmak yerine daha önceden başkaları tarafından kurulmuş bir düzenin içine yerleştirilirler.
Eskiden oyunlarda koşmak zıplamak, saklanmak gibi bedensel eylemler varken, şimdi dijital oyunlarda, sadece parmakların ve gözlerin hareketleriyle olan bir fiziksel olaya dönüşmüş durumda. Bu yönüyle de sağlık açısından özellikle, sürekli bedensel gelişme gösteren çocuk sağlığı açısından, ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Eski oyunların çocukların kas gelişimi ve fiziksel diğer başka gelişimleri açısından oldukça doğal bir katkısı vardı. Başka bir karşılaştırma da yine olumsuz yönde zaman problemi olarak karşımıza çıkıyor. Eskiden güneşin batışıyla sona eren oyunlar, günlük biyolojik saatimizle oldukça uyumluydu. Dijitalde ekran başlarında ise bir zaman algısının olmadığını; oyunun çocukları kendi zamanının içine çektiğini görmekteyiz. Uzun saatler artık gündüz ve gece kavramını yok etmiştir. Bu yönüyle de olumsuz bir durum yaratmaktadır.
Yine de asıl mesele, hangisi daha iyi sorusu değil tabi ki. Asıl mesele, buradaki alanda değişimin yönünü görebilmek. Bir oyun, çocuğa hem yaratıcılık, hem de özgüven kazandıran bir alan olmalıdır. Biz ise bugün bu alanın giderek evlerde, odalarda ekrana sıkıştığını görüyoruz. Kültürel belleğin taşıyıcısı olan tekerlemeler, mahalle takımları zamanla hatıralarda kalırken; çocuklar hazır kurguların içinde eğlenme ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyorlar. Gerçek yaşam deneyimleri azalarak Kendi hayatlarını sıfırdan kurmak yerine, başkaları tarafından tasarlanmış bir dünyanın görevlerini yerine getirmeye çalışıyorlar. Elbette teknolojiden kaçmak mümkün değil; hem neden kaçalım ki? Ama asıl dikkat etmemiz gereken şu olabilir; dengeyi yeniden kurabilmek. Çocukların hem sokakta, hem de dijital dünyalarda kendilerini geliştirebildikleri, eğlendikleri, paylaştıkları, yeni ufuklar açabilecekleri bir hayat mümkün. Modern çağın getirdiklerine kuşkuyla şüpheyle ya da reddederek değil, bilinçle, mantıkla karşılık verdiğimiz sürece her şey bizim ve çocuklarımızın faydasına olacaktır.