Yıllardır hayatını Ankara Samanpazarı'nda bulunan dükkanında kasket dikerek kazanan Ali Bozdağ ile keyifli bir sohbet yaptık. 79 yaşında olduğunu ve meslek hayatında 64’üncü yılını doldurduğunu ifade eden Bozdağ, mesleğinde sıkıntılar yaşasa da mesleğini çok sevdiğini ve her şeye rağmen şapka dikmeye devam edeceğini ifade etti. ALİ USTA, ERMENİ USTADAN ŞAPKA DİKMEYİ ÖĞRENMİŞ Ali Bozdağ, küçük yaşta gurbete atıldığını ifade ederek kasket dikmeye nasıl başladığına dair şunları söyledi: “1950 yılında işe başladım. 1953 yılında kalfa oldum. İstanbul’da bir Ermeni ustanın yanında çalıştım. Orada çok huzur buldum, sevildim, sayıldım. O dönem 12 kişilik bir ekibimiz vardır ve günde 120 tane kasket dikerdik. Ustamın bende çok hakkı vardır, oradaki işim bitince de helalleşerek ayrıldık. Buraya şunu da eklemek gerekirse yıllar sonra emekli olmak için kağıt yazdığımda 1956 yılında 270 iş günü ustamın bana sigorta yaptığını öğrendim. O kadar mutlu oldum ve duygulandım ki. Benim bundan haberim yoktu mesela. Devam edecek olursak 1963 yılında ise Ankara’ya geldim ve işimi Ankara’da yapmaya devam ettim. Mesleğimde ise 64’üncü yılımdayım.” ADNAN MENDERES DÖNEMİNDE ŞAPKA TAKMAYAN YOKTU” Neden bu mesleği seçtiğini sormamız üzerine Bozdağ, eskiden demirci, kömürcü gibi birkaç tane sanat dalı olduğunu ifade etti. Bunlardan birisinin ise terzilik olduğunu belirten Bozdağ, “Ben de bunların için şapkayı seçtim. Çünkü eskiden kaskete daha çok ilgi vardı. Aynı şekilde herhangi bir zanaatın ustasına da saygı vardı. Ustalar o zamanlar kıymetlilerdi. Şimdiye bakacak olursak hem kaskete olan ilgi azaldı hem de ustalara olan saygı azaldı. Zamanla her şey değişiyor. Bunlardan birisi de moda. Moda sürekli değiştiğinden kasketin modası da yavaş yavaş geçti” dedi. Bozdağ, işine çok meraklı olduğunu ve işini isteyerek yaptığını vurgulayarak şunları söyledi: “Adnan Menderes dönemini bir hatırlayın, o dönem çekilen fotoğraflarda fotoğrafta bulunan kişilerin arasında neredeyse kasket takmayan yok gibiydi. O derece modaydı şapka. Şuan ise bir stadı düşünün. Neredeyse 50 bin kişi maçı izlemeye girmiş, ama o kalabalığın için de 50 tane şapka takan bile neredeyse yok. Bu şartlarda bu meslek nasıl yapılabilir ki?” “ELEMAN YETİŞTİREMİYORUZ” “Şimdi her ne kadar bazı meslekler tükenme aşamasına girdi denilip, bazı zanaatların tükenmemesi için çaba sarf edilse de bu çabalar yetersiz kalıyor” diyen Bozdağ, “Bir insan bir günde çeyrek ekmekle doyar mı? Doymaz. Bizim mesleğe de öyle bakmak gerekiyor. Zanaat iyi bir şey ama karşılığını alamıyoruz. Eleman yetiştiremiyoruz. İlkokul çocukları dükkanıma geliyorlar ve çırak alıp almayacağımı soruyorlar. Çırağa ihtiyacım var, alacağım deyince de direkt haftalık ne vereceksin diye soruyorlar. Tabi para kazanmak da önemli ama paradan ziyade işi öğrenmeyi istemek önemli diye düşünüyorum. Yani direkt para kazanmanın yoluna bakıyorlar. Çırağa ihtiyacım var ama bir çırağın masrafını da karşılayabilecek durumda değilim. Günde bazen 2-3 tane kasket satıyorum, bazen ise siftah yapamadan günü kapatıyorum. Şu koşullarda çırak yetiştirmem mümkün değil” dedi. “BEN MESLEĞİMİ DEVAM ETTİRMEK İSTİYORUM” Bozdağ konuşmasını şöyle sürdürdü: “Mesleğimiz yok olmaya yüz tutmuş durumda. Şuan makineleşme mevcut. Hızlı üretime girmişler. Örneğin benim 2 buçuk yıllık bir İstanbul hayatım var. O dönem kumaşı keserdik, aynı anda 40 tane şapka dikilirdi. Şuan ise bu sayı neredeyse mümkün bile değil. Her şeye rağmen ben sanatımın peşindeyim. Dükkân benim mesela, istesem dükkânı bir başkasına kiraya verebilirim. Emekliliğim de var. Yani geçinme sıkıntısı yaşamam. Ama ben mesleğimi devam ettirmek istiyorum. Burası benim her şeyim. Ben bu dükkan sayesinde ev sahibi oldum, yıllardır buradan kazandığım para ile geçindim, bir hatır gönül sahibi olduysam mesleğim sayesinde oldum. Ben mesleğimi çok seviyorum. Fakat tatmin etmediği zamanlar oluyor, bu sefer de üzülüyorum.” Yeni bir dükkan açıldığı zaman ilk 3 yıl oradan para kazanmayı beklememek lazım diyen Bozdağ, “Kişi tanınmalı; hal, tavır, hareketleri tecrübe edilmeli ve elekten geçmeli ki ismi insanlar tarafından tanınsın. Fakat şimdi ki gençler hemen köşeyi dönme derdinde. Biz çok zor şartlarda çalışıyorduk mesela. Ben ömrüm boyunca babamdan 5 kuruş para istediğimi bilmem. Fedakarlıkla, işin peşinde koşarak, hatasız iş yaparak çalıştım hayatım boyunca” dedi. ZAMANLA ŞAPKALARIN MODASI DA DEĞİŞİYOR “İşe ilk başladığım zaman kullandığım makineleri kullanıyorum hala. 60 seneden fazladır aynı makineyi kullanıyorum. Yeni makineler hem çok pahalı hem de eski makinelerin kalitesi yok” ifadelerini kullanan Bozdağ sözlerini şöyle sürdürdü: “Kullanılan makineler değiştiği gibi yıllar içerisinde şapka modellerinde de değişiklikler oluyor. Belki de bin çeşit model var. Daha çok spor modeller tercih ediliyor. Her vilayetin de zaten kendine göre ayrı ayrı modelleri var. Elazığlılar Gakkoş şapkası diye adlandırırlar örneğin.” Kasket alırken neye dikkat edilmesi gerektiğini de belirten Bozdağ,  “Öncelikle kişi zevkine göre kasket almak isteyecektir. Bunu yaparken de kumaşına dikkat etmesi gerekiyor. Yazın rahat kullanmak için terletmeyen kumaştan yapılan bir ürün almalı mesela. Hafif olmalı şapka” diye konuştu. ZANAATKARLARA DEĞER VERİLMELİ” Son olarak zanaatkarlara değer biçilmesi ve onlara hak ettikleri değerin verilmesi gerektiğine dikkat çeken Bozdağ, “Ben satıcı olarak vergi veriyorum, ufak kesim zanaatkârın içindeyim ve ufak esnaftan vergi kalktı. Ama memur buna rağmen benim bu kategoride yer almadığımı ifade ederek benden vergi almaya devam ediyor. Özetle zanaatkarlara önem verilmeli, onların yok olması engellenmelidir. Vergilerle belleri bükülmemelidir” diyerek sözlerini bitirdi. (Türkan ÇATAL YILDIZ)