Değerli Okurlarım; Bu haftaki yazımın başlangıcında öncelikle geçtiğimiz günlerde şehit olan kardeşlerimize bir kez daha Allah’ımızdan rahmet diliyorum. Diğer yandan da;  üstat Nazım’ın Ve kadınlar, Bizim kadınlarımız: Korkunç ve mübarek elleri, İnce, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle Anamız, avradımız, yarimiz Ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen Ve soframızdaki yeri Öküzümüzden sonra gelen Ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız Ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki Ve karasabana koşulan Ve ağıllarda Işıltısında yere saplı bıçakların Oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan Kadınlar, Bizim kadınlarımız… Dizeleriyle ülkemizin ve dünyanın tüm emekçi kadınlarının gününü kutluyorum. Değerli Okurlarım; Her gün hepimiz televizyonlarımız ya da sosyal medyadan bölgemizdeki savaşın masum insanlar ve kentler üzerinde oluşturduğu yıkımları görüyor izliyoruz.  Bir insan olarak yaşanan insanlık dramından, bir kentçi olarak ta dünya kültür mirası olan kentlerin yakılıp yıkılmasından sonsuz rahatsızlık duyuyorum. Bu çerçevede; tüm dünyadaki savaşların biran önce neticelenmesini temenni ediyorum.  Ancak; bu metice mutlaka “hakça” olmalıdır. Çünkü haksızlık üzerine barış inşa edilemez. Bildiğiniz gibi Versailles  ve Sevr Anlaşmaları haksızlık üzerine inşa edilmişti. Bu nedenle önce biz Sevri yırtıp attık ve hak için Kurtuluş Savaşımızı verip, çok şükür kazandık. Sonra da Almanlar Versaillesi yırtıp attılar ve ardından dünya tarihinin kaydettiği en kanlı savaş olan 2. Dünya Savaşı başladı. Eğer 1. Dünya savaşı “hakça” neticelenmiş olsaydı sağlanan gerçek barış olabilecekti. Değerli Okurlarım; Her şeye rağmen en kötü barış bile en iyi savaştan iyidir. Bu çerçevede; Moskova Mutabakatını sağlayan Sayın Cumhurbaşkanımıza ve Rusya Lideri Putin’e teşekkür etmek isterim. Eğer bu mutabakat olmasaydı Anadolu’da da Suriye’de de ağlayacak analar bizim analarımız olacaktı. Çünkü ölenler bizim çocuklarımız, öldürdüklerimiz de kardeş halkımız ve Müslüman Suriye’nin çocukları. Suriye savaşından ne Türkiye’nin ne de Suriye’nin kazancı olacaktır. Bu çerçevede; Moskova Mutabakatı derhal geliştirilmeli ve mümkünse Suriye Cumhurbaşkanı Esad ile derhal görüşmeler yapılarak “Suriye’nin toprak bütünlüğü temelinde” Suriye’de kalıcı barış Türkiye’nin de katkılarıyla sağlanmalıdır. Bu temennim aslında çok basit bir yöntemle gerçekleşebilir. Şöyle ki; 1998 tarihli Adana Mutabakatı güncellendikten sonra Memedimiz ve Memomuz derhal Kuva-i Milliye hudutları içine çekilmelidir. Daha sonra da Suriye ile el ele vererek Suriye’yi yeniden inşa edebiliriz. Böylece ülkemizdeki milyonlarca Suriyeli kardeşimiz de ülkelerine dönme imkanına sahip olacaklardır. Sevgiyle kalın…

Editör: TE Bilisim