Bıçaklarla yapılan şovlar, “salt-beeler”, ellerde lastik eldivenler vs. vs. Ben bir yemek uzmanı ya da gurme değilim. O tartışmalara girmeyeceğim. Bizde yer sofrası vardı sonradan masaya geçtik. Kare masaya da hala alışamadım. Uzakdoğuluların yedikleri yemeği çabucak yapmaları ve onları çubukla yemelerini filmlerden izlerken garipsemiştim. Yemeği kesmeyi ona saygısızlık olduğunu düşünürlermiş. Halbuki çatal bıçağı yapmak için kullanılan madenler orada da vardı. Mesela en iyi kılıçları samuraylara yapan ustalar neden bunları yapmadılar? Çok eskilerde iki uçlu olan çatalın kullanım alanı sırayla, önce savaş alanında silah sonra tarım aleti, en son sofraya geliyor. Kaşık olarak da önceden deniz ya da kara kabuklularından yararlanılıyor. Bizde yemekler tabakta parçalanıyor onlarda ise parçalanıp pişiriliyor. Amaç yediğin şeyin özünü bozmamak olduğunu sonradan öğrendim. Tıpkı Kızılderililerin avladığı hayvana saygı duyması ona dua etmesi dibi. Levi-Strauss yemek adabı için; “bir toplumun yemek pişirme yolu, bilmeden tercüme ettiği dil gibidir” der. Elin adamından öğüt alacak değiliz ama güzel söylemiş. Başında dua edip kestiğimiz, bize protein sağlayan hayvanlarımıza garip garip hareketler yapıp yediğimiz, kendimizi adeta imparator ilan edip şölene çevrilen masalarda nasıl oturuyorsunuz? Ortaçağ Avrupasında soylular için yiyecek öğütleri veren danışmanlar, toprağa en uzakta yetişen sebzeleri ve ağaçlardaki en uzaktaki meyveleri önerirmiş. Sanırım zenginlik göstergesi olarak sunulan “meyve tabağı” buradan aşırma. Irgatlara, maden işçilerine ise at, manda gibi ağır işlere koşulan hayvanların yediği arpa, yer elması, turp gibi – o da varsa- sebzeler önerirlermiş. Yani toplumda yukarıdaysan yediğin de o kadar yukarıdan olmalı! Neyse ki yöresel festivallerin artması, geleneksel lezzetlerin tanıtılması bu nereden geldiği ve felsefesi dahi belli olmayan yemek yeme biçimi olağanüstü oranda artmıyor. Umarız bunlar ‘kuru fasulyenin piştiği süre kadar’ devam eder.

Editör: TE Bilisim