Sene 2001, mevsim kış, tarihler 21 Şubat’ı gösterdiğinde, Çankaya Köşkü’ndeki Milli Güvenlik Toplantısı’nda alevleniyor kriz.

Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in, Başbakan Bülent Ecevit’e Anayasa kitapçığını fırlattığını, aynı Anayasayı ise, dönemin Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan’ın Cumhurbaşkanı’na geri fırlattığını kulislerden öğreniyoruz.

Problemin ise, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e bağlı Devlet Denetleme Kurulu’nun, dönemin Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan’a bağlı Halkbank’a ilişkin verileri incelemeye yönelik hamlesine karşı oluşan tepki olduğu konuşuluyor.

E tabi Anayasa bu, toplumun ortak sözleşmesi, birbirine fırlatmanın bir etkisi, kırılgan ekonomiye bir yansıması olacak. Nitekim siyasi bir kriz olarak tanımlanan süreç, çok geçmeden ekonomik bir kriz olarak ufukta görünüyor.

Ne mi oluyor? Gecelik faizlerin %6200’e kadar çıktığı, TL’nin %40 kadar değer kaybettiği, 24 bankanın iflas bayrağının da göklere çekildiği gözleniyor.

2001 krizinin etkileri bunlarla da kalmıyor tabi, siyasi sonuçları da ortaya çıkıyor.

Bugün gelinen noktada ise; dolar, faiz, tahvil, cari açık, swap, döviz rezervleri, dış borçlar ve enflasyon derken, ne kadar teknik veri ortaya koyarsak koyalım, en nihayetinde vatandaş gözünde ekonomi, alım gücündeki etkiler olarak karşımıza çıkıyor.

Burada ise üzerinde durulması gereken husus; ‘almak istediğimiz ürün raflarda var da mı alamıyoruz, yoksa raflara hiç mi gelmiyor’ sorusu.

Un, şeker, yağ, bakliyat ve benzeri temel ihtiyaç maddeleri noktasında raflarda bir eksikliğin olmadığı görülmekle birlikte, alım gücü bakımından hissedilen bir daralmanın var olduğu görülüyor. Annelerin ve babaların çocukları ile birlikte marketlere gitmek istemediği, araç sahiplerinin ise akaryakıt zamları öncesi, zamsız yakıt alabilmek için istasyonlarda yoğunluk oluşturduğu görülüyor.

Kısacası; ürünler raflarda, ancak alım gücümüz ortada.

Peki diğer bir soru; lüks tüketime ilişkin durum nedir? Kimler bu tüketimin ucundan tutup çekiştiriyor? Bu sorunun cevabı, bize  gelir dağılımındaki adalet ya da adaletsizliğin ne boyutlarda olduğuna işaret edecektir.

Bu sorunun cevabını sizlere bırakmak istiyorum. Bazen cevaplardan çok, sorular doğrulara ışık tutar. 

Öyleyse; vaziyet nedir, bir soralım kendimize.

Sağlıcakla kalın.

Editör: TE Bilisim