Malala Fonu ve İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi tarafından Gulmakai Ağı: Şampiyonlar Kız Çocuklarının Eğitimi İçin Çalışıyor Projesi dahilinde ‘Bir Çocuk, Bir Öğretmen, Bir Kalem Dünyayı Değiştirebilir’ adlı konferans düzenlendi. Konferansın açılışında konuşan İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi Başkanı Metin Çorabatır, bir ülkenin demokratikleşme ölçüsünün mültecilere davranış biçimi olduğunu belirterek, “Türkiye 4 milyon mülteciye ev sahipliği yaparak bu görevini yerine getiriyor” dedi. “OKULA YAZILDIKTAN SONRA İŞ BİTMİYOR” İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi Başkanı Metin Çorabatır, 2 gün boyunca sürecek konferansta kız çocuklarının okumasının önemini vurgulamaya çalışacaklarını ifade ederek açılış konuşmasında şunlardan bahsetti: “Malala’nın ölümü göze aldığı, gizli isim ile makaleler yazdığını ve sonunda vurulmasına yol açan kahramanlık ile adını dünyaya duyurduğunu biliyoruz. Genç yaşta aldığı Nobel Ödül’ünü ise bu amaçla dünyada büyün kızların eğitimine vakfetti. Türkiye’de mülteci çocukların, mülteci genç kızların eğitime kavuşmasını hızlandırmak için hepimizin bu konuda çabaları var. 2017’de geçici eğitim merkezlerinde Suriyeli çocukları normal eğitime yönlendirecek adımlar attık. Birleşmiş Milletler raporlarında da Türkiye in eğitim konusunda attığı adımlar büyük takdir görüyor. Çocukları sadece okula yönlendirmek yetmiyor. Bu alanda da birçok sorunlarla karşı karşıya kalıyoruz. Yaşı ileri olanlar eğitim konusunda alt sınıfa atılmıyor. Hükümetimiz telafi edici eğitimle bu arayı kapatmaya çalışıyor. Bu arada da okul dışı kalan çocuklarımız var. Malala programı genç kızların eğitime kavuşmasını öngörüyorsa da Ankara’da yaşıtları olan erkek genç çocuklar da okula gidemiyorlar. Onların sorunları ise çalışmak. Bu sorunları biran önce gidereceğimizi ümit ediyoruz. Sivil toplum kuruluşlarının, devletin çabalarına katkıda bulunması rolü olduğuna inanıyoruz. Bir ülkenin demokratikleşme ölçüsü mültecilere davranış biçimidir. Türkiye 4 milyon mülteciye ev sahipliği yaparak bu görevini yerine getiriyor. Hepimizin görevi bunun ötesine gitmek. Onların ülkelerini terk etmelerinden birçok faktör var. Geldikleri ülkede hayal ettikleri daha güzel hayatı vermek hepimizin görevi. Eğitim de burada kilit rol oynuyor. Okula yazıldıktan sonra iş bitmiyor. Kaliteli eğitim sağlamak gerekiyor. Birlikte çalıştığımız gençlerin bir kısmı evlerine ekmek parası getirmek için çalışıyorlar. Bırakın Türkçeyi öğrenmeyi Arapçayı bile unutuyorlar. Birçok sorun var önemli olan bu sorunları bilip çözümlerini aramak ve destek kursları vermek. Dolayısıyla Fatmaların en kısa sürede okullarına kavuşmasını, avukat olmasını istiyoruz. Hep birlikte başaracağız.” “GÖÇ SORUNUNU DÜNYANIN HER YERİNDE YAŞIYORUZ” Göç İdaresi Genel Müdür Temsilcisi Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Reha Denemeç, göç, iltica gibi konulara bakıldığında 21. yüzyılın en büyük problemi olduğunu ifade ederek konuşmasında şunlara değindi: “15, 20 yıl kadar evvel Birleşmiş Milletlerin en büyük problem olarak ortaya koyduğu göç sorununu dünyanın her yerinde yaşıyoruz. Afrika’dan Avrupa’ya, Asya’dan Amerika’ya her yerde görebiliyoruz. İki temel nedeni var: savaş ve kıtlık. Bizim etrafımızdaki en büyük neden ise savaşlar. İnsanların can problemleri olduğunda ülkelerini terk edip daha güvenli ülkelere doğru gidiyorlar. İşin farklı bir boyutu Güney Amerika özellikle Afrika’da açlık ve fakirlik göçe neden oluyor. Umutları tükenen insanlar umut yolculuğuna çıkıyor. Ama ya yolda sularda boğuyor ya da açlıktan ölüyorlar. Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu dünya beşten büyüktür sorunu anlamamızda büyük rol oynuyor. Zengin ülkeler kaynaklarını tüketirken dünyanın diğer kısmının fakirleşmesine yol açarsa o insanlar da gelecek umuduyla sizin zenginleştirdiğiniz ülkelere geleceklerdir. Bunun çözümü dengeli büyümedir. Yoksa bu devam edecektir. Türkiye bulunduğu coğrafyada güçlü bir ülke. Yüzlerce yıl doğudan batıya, batıdan doğruya birçok yere birçok kültürlerin geçtiği, konakladığı topraklardır. Son Arap baharı ile ortaya çıkan, dalgadan Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da da Suriye etkilendi. Suriye’de 2011 yılından beri insanlar kendi ülkelerini terk ediyorlar. Türkiye ise 7 yıldır Suriye’den ve birçok yerden gelen insanları misafir ediyor. 1991 yılı ocağında Irakta Körfez harekatı yapıldı ABD tarafından. Biraz daha evvelinde 1979 yılında İran’da rejim değişikliği yaşandı. İran ile Irak arasında savaş yapıldı ve her iki ülkede milyonun üzerinde insan öldü. Sonra Irak’ta savaştan dolayı göçler oldu ve Türkiye o dönem onları da misafir etti. 2003 yılındaki Irak’ın işgali birçok insanın ölmesine, sefaletin artmasına neden oldu. Arap baharı ile Ortadoğu’da olayların başlaması ve insanların buna tepki vermesini dünyanın her yerinden bekledik. Avrupa biraz buna yakındı. 2013 yılında İngiltere’de alınan kararla karşı çıkıldı. Özellikle Amerika’nın zihnindeki nedenler insanları korumaktan uzaktı. İnsani amaçlı değildi. Kobane’den kaçırılan insanların Türkiye’ye kaçırılmasından sonra bile belirli bir siyasi akımı temsil eden terör örgütü YPG ve PYD yüzünden Kürt nüfus Suriye’ye dönemedi. Suriye’deki insanlara da güvenli bölge sağlansaydı eğitim, hizmet bu insanlara da verilirdi ve eminim daha çok mutlu olurlardı ve Suriye normalleşirdi. 2011’den sonra yaklaşık 4 milyondan fazla Suriyeli buraya geldi. Türkiye’nin kaynakları da bu konuda sıkıntılı. İmkanlarımız dahilinde yardımcı olduk. Özellikle başka ülkelerden gelmiş çocuklar o ülkeye uyum sağlayamadığı için sağlanacak en iyi imkan okul öncesi eğitim olacaktır. Oradan okula başladıklarında çocukların dil problemleri olmuyor ve ders başarıları çok yüksek oluyor. Malala Vakfının odaklandığı kız çocukları ama Türkiye’de bu ayrımı yaşamıyoruz. Çünkü okula gitme oranları birbirine yakın. Lise çağına gittiğimizde biraz daha düşüyor. Lise çağının bir özelliği de yetişkin olarak Türkiye’ye giriş yapan çocukların dil öğrenmeleri de zor oluyor. Yaş ilerlediği zaman çocukların ailelerinin onlardan beklentileri oluyor. Özellikle liselerde bu yüzden devam oldukça düşük. Problemin çözümü eğitim. Başarı, entegrasyon ve devam için ise okul öncesi önemli bir kavram. Ama Türkiye’nin olanakları da kısıtlı. Okullar tatil olduğunda oryantasyon ile Suriyeli ve Türk çocuklarımızı okula hazırlamak hedefimiz olacak. Oyun, şarkı gibi aktivitelerle 2 aylık oryantasyon sağlayacağız. Okullar tatil olduğunda bina imkanımız da oluyor. Bu eğitimden geçince çocuklar okula rahat şekilde başlayacaklar. Çocuklarımızın ilkokuldaki katılımları yüzde 96, liseye doğru bu sayı düşüş yaşıyor. En önemli neden ise aile bütçesine katlı sağlamak. Şöyle bir planımız var, meslek liselerine onları yönlendirmek. Bunun nedenleri ise yapılaşmaya ihtiyaç olmaması, diğer nokta ise meslek liselerinde çocuklara maddi imkan da verilecek, ayrıca çırak olarak çalıştıklarında asgari ücretin üçte birini de alabilecekler. Bu para çocukların çalışmalarını gerektirmeden aile bütçelerine yardımcı olmalarını sağlayacak. En önemlisi ise çocuklarımız okullarını bitirdiklerinde kendi ayaklarının üzerinde durabilecekler. Özetle biz Türkiye’ye mülteciler için gelen parayı son kuruşuna kadar onlar için harcıyoruz. Bunun için ise çocukların iyi bir eğitim almalarını sağlamak ise bizim temel görevimiz.” “TÜRKİYE EĞİTİMDE İYİ YOL ALAMADI” Prof. Dr. Yakın Ertürk, ise Suriye’de yaşananların savaş olarak nitelenmeden önce Suriye üzerine yaklaşık 6 ay kadar bir komisyonda çalıştığını ve bu süreçte kamplarını gezdiğini ifade ederek konuşmasında şunlara yer verdi: “Üç kişilik komisyonun çalışmaları esnasında devletler topluluğunun insani çıkışları ön planda olsaydı Suriye’de savaş patlamadan sorunlar önlenebilirdi. Bunu herkese söyledim ve kabul edilmeyince istifa ettim komisyondan. Sonrasında ise Suriye açık savaşa dönüştü ve savaşın bütün çirkinlikleri ile bir coğrafya haline geldi. Orada sadece iki devlet çatışmıyordu, bütün dünya oradaydı. Siyasi olayları ciddi şekilde dinlesek göç olgusu temelinde yatıyor. Bugün artık uluslararası camia yeterince insan öldüğünü görünce farklı arayışlara girdi. Umuyoruz ki savaş sona erer. Malala kendi yaşam pratiğinden yola çıkarak kız çocuklarının korkmadan eğitim alabilmeleri için çağrıda bulunmuştur. Bu çağrıya yanıt veren STK’lar, devlet kurumlarını tebrik ediyorum. Bu sürecin bir parçası olmaktan gurur duyuyorum. Anayasasının 42. Maddesi eşit eğitim hakkı tanır, biz kadınlar ise bunu 1940’lı yılların başında kazandık. Tüm çocuklara 12 yıl boyunca nitelikli eğitim tanır bu madde. Sürdürülebilirlik kalkınma hedefleri arasındadır ve 4. hedef eğitim hakkına yöneliktir. Fakat Türkiye’de çok iyi yol aldığımızı söyleyemiyoruz. Eğitim bütün çocuklar için hak ise neden sadece kız çocukları için toplantı yapıyoruz. Erkek çocuklarının da okula gitmesi önemlidir ve kimi zaman okula gidemeyen erkek sayısı daha fazla olabiliyor. Bunun yanıtı sanırım Malala’nın eğitim çizgisinde gizli. Sahip olunan bir hak için mücadele edilmesinden kaynaklanıyor. Kız çocuklarının okullaşma oranında yükselme görülse de cinsler arası eşitsizlik, ataerkil değerler ve yapılanmalar kız çocuklarının eğitim haklarını eşit ve güvende yaşamalarını etkiliyor. Kız olmak birde mülteci olmakla kesişince sorun daha da derinleşiyor ve çözüm zorlaşıyor. Coğrafyanın kader olduğu söylenir. Anadolu’nun geçişleri bizim sosyal bir genetiğimizi oluşturmuş. Bu genetik yapımız nedeni ile bu sorunu özümsüyoruz. Mültecilikte ikilem söz konusu. Yerleşme için girişilen çabalar, birde geri dönme fikrinin gündemde olması. Bu ikilem devletlerin, STK’ların da gündemindedir. İnsanlar kalırsa da giderse de bunu eğitim ile başarılı şekilde atlatacağımızı düşünüyorum.” (Türkan ÇATAL YILDIZ)

Editör: TE Bilisim