1917 Bolşevik Devrimi’nden iki yıl sonra çok sayıda Çar yanlısı Rus güneye, İstanbul’a akın etti. Kızıl Ordu önünden kaçan Beyaz Rusların İstanbul’u istila devri yaşanıyordu. 1919’un Nisan ayı itibarıyla hemen her gün İstanbul rıhtımlarına gemiler yanaştı. Bu gemilerden inenler ilk başlarda orta halli ve fakir Ruslardan oluşuyordu. İlk gelenler İngiliz ve Fransız işgal kuvvetlerinin gözetiminde Heybeliada’ya ve Büyükada’ya yerleştirildi. Özellikle 1920 yılında Çarlık yanlısı Beyaz Rus komutanların ardı ardına yenilmeleri sonrası asil ailelere mensup “kontes, düşes, baron” Ruslar da Türkiye’ye gelmeye başladı. Bunun nedeni, Beyaz Rus orduları komutanlarının ardı ardına beyaz bayraklarını çekmeleriydi. İlk yeniler Bolşevik Devrimi’ne karşı ayaklanan ve 2 yıl boyunca Rusya’nın Sibirya ve Ural bölgesinde Beyaz Rus Hükümeti’ni kurarak yöneten Çar taraftarı Amiral Kolçak oldu. Onu, General Anton Denikin takip etti. Güney Rusya Orduları Başkomutanı General Anton Denikin, 5 Nisan 1920’de bir İngiliz torpidosuyla İstanbul’a geldi. Komutayı ise bir gün önce General Wrangel’e devretmişti. İstanbul’da Rus elçiliğine giderken yanında bulunan Genelkurmay Başkanı Romanovski öldürüldü. Denikin hemen torpidoya döndü. Rusya’da kalan ve mücadeleye devam eden General Wrangel’in kurduğu hükümeti 11 Ağustos’ta Fransa tanımıştı. Ancak General Wrangel, 10 Kasım’da yaşanan çarpışmalarda Kızıl Ordu karşısında tutunamadı. 17 Kasım 1920’de Dolmabahçe Rıhtımı’na yanaşan gemideki göçmenler arasında General Wrangel de vardı. Tabii sadece kendisi gelmedi. Wrangel ordusundan 100.000 kadar mülteci, Marmara Bölgesi’ne yerleştirildi. Bunlardan 33 bini İstanbul’a, 15 bini Çatalca’ya, 29 bini Gelibolu’ya ve 21 bini de Limni’ye ikamete gönderildi. İngiltere, Denikin kuvvetlerine ait Novorossisk ve Odesa’dan gelen göçmenlerin sorumluluğunu üstlenmişti. Ancak Kırım’dan gelenler için hiçbir maddi katkı yapmadı. Tabii Sovyet Rusya’ya karşı yenilen bu kişileri beslemesinin artık bir anlamı yoktu. Kullanmış ve bir kenara atmıştı. 1919-1920 yılları arasında Türkiye’ye göçen 200 bine yakın Beyaz Rus uzun yıllar İstanbul, Gelibolu ve Çatalca’da ikamet ettiler. İşgal kuvvetleri bu Rusları Milli Mücadele’ye karşı da kullanmak istediler ama başaramadılar. Gelenler marangozluk, terzilik, şoförlük, pastacılık, şarkıcılık, ressamlık, eczacılık gibi birçok alanda çalıştılar. Lokanta, gece kulübü açıp işlettiler. Şehrin sosyal yapısını da derinden etkilediler. O zamanlar onlara “Haraşo” deniyordu ve ‘haraşo’ “İyi, hoş, güzel” anlamına geliyordu. Dergi ve gazetelerde karikatürlere, hikâyelere konu olurlardı. Refik Halid Karay, yıllar sonra 15 Ocak 1958 tarihli Yeni İstanbul gazetesindeki köşesinde şöyle yazıyordu: “Beyaz Rus güzellerine bizim halk ‘haraşo’ adını takmıştı: haraşolar aşağı, haraşolar yukarı! Çoğu beyaz tenli, sarı saçlı, ince endamlı, asil tavırlı güzel kadınlardı. İlk vapur kafilesinin rıhtıma inip de Tünel’e dolduğu gün ben de tesadüfen kalabalığa karışmıştım. Diyebilirim ki bu kadar güzel kadını bir arada o güne kadar görmemiştim. Foliberjer numaralarını seyretmiş bir genç olduğum halde!” (Cihangir Dalkavuğu Tarihi, İnkılap Yayınları, s. 494) Türkiye, 1923’ten sonra ülkede bulunan Rus mültecilerin siyasi mülteci olarak tanınacağını ilan etti. Diğer yandan isteyenlere de Rusya’ya veya başka ülkelere gitme izni verildi. Tabii bu tarihe kadar Türkiye’de 7 bin civarında Beyaz Rus göçmen kalmıştı. 1925’ten sonra ise bunların da önemli bir kısmı Türkiye’den ayrılarak başka ülkelere gitti.

Editör: TE Bilisim