Netflix, The Platform isimli filmi yayınladığında film birçok izleyici ile buluştu. Uzun bir süre konuşuldu. Filmin konusu kısaca şöyle; yeni bir hapishane türü olan Çukur’da, ilginç bir yöntem izleniyor. Çukur hapishanesinde, üzeri yiyeceklerle dolu bir platform sırayla aşağı katlara doğru iniyor. En üst katta hiçbir şeyin eksik olmadığı bir sofra hazırlanıyor. Platform aşağıya indikçe, üzerindeki yemek miktarı da azalıyor. En üst kattakiler yemeklerini yiyorlar, bir alt kat onların artıklarını yiyor. Bu şekilde platform en alt kata kadar iniyor. Tabi platform üzerindeki yemek miktarı azalıp, artıklar artıkça aşağıdakilerin isyanı da kaçınılmaz oluyor. İnsanın aç kalınca insan yediğini görüyoruz filmde. Film metalarla dolu, her şeyin temsil ettiği başka bir olgu var. Vermek istediği mesaj ise açık… Hapishaneye giren herkese en çok hangi yemeği sevdiği soruluyor. Hazırlanan yemekler, mahkumların en sevdiği yemeklerden oluşuyor. Yani herkes sadece en sevdiği yemeği yese, herkese yemek düşüyor. Ama tabi ki insanlar böyle yapmıyorlar. Aç gözlülükle masada olan her şeye saldırıyorlar. Üstlerine basıyorlar, alt kattakilere gönderirken yemekler tükürüyorlar ve daha bir sürü şey. Bir sistem eleştirisi yapılıyor filmde. İnsanların ne kadar aç gözlü olabilecekleri, açlıktan birbirlerini bile yiyebilecekleri, bencillikleri ve canilikleri yansıtılıyor. İnsan doymayan bir varlık. Ne kadar verirseniz o kadar yiyor işte. Doysa da fazlasına sahip olma içgüdüsünden bir türlü kurtulamıyor. Hep daha fazlası hep daha fazlası. Dünyada işler bu şekilde yürüyor. Bir türlü yetemeyen mal varlıkları da işte bunu temsil ediyor. Herkes kendisine yetecek kadarını alsa dünya üzerinde varlıksız insan kalmayacak aslında. Paylaşmak bu yüzden önemli. Birbirimizi yiyip bitirmemek için kendimiz için önemli. Platform, insanı insan olmaktan soğutan filmlerden. İzleyenler eminim ki kendilerini bir şekilde sorguluyorlardır. Koronavirüs olaylarının başlamasıyla aslında bu durumu canlı canlı gördük. marketlerde, kendinden başka kimseyi düşünmeden alışveriş yapan insanlar bunun canlı bir örneğiydi. Hep bana hep bana. Sokağa çıkma yasağının başladığı gün fırınlarda, marketlerde yaşanan kavgalar da aynı şekilde… Ben doyayım, ben kendimi kurtarayım zihniyeti. Amerika’da bu dönemde silah satışlarının arttığı sürekli konuşuluyor. Sebebi ne bence hepimiz biliyoruz…
Editör: TE Bilisim