Evrensel, çağdaş hukuk anlayışında ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda basın özgürlüğü temel hak ve hürriyetler kategorisinde kendisine yer bulmaktadır. Anayasamızın birinci kısmında devletin şekli ve Cumhuriyetin niteliklerine değinilmişken, hemen ardından ikinci kısımda temel hak ve ödevlere yer verilmesi, bu hak ve ödevlere atfedilen önemi göstermektedir. 

 Nedir bu temel hak ve özgürlüklerimiz gelin bakalım:

Yaşama hakkı

Kişi dokunulmazlığı

Özel hayatın gizliliği ve korunması

Kişi hürriyeti ve güvenliği

Mülkiyet hakkı

Eğitim ve öğrenim hakkı

Çalışma ile ilgili haklar

Sağlık, çevre ve konut hakkı

Sosyal güvenlik hakları

Seçme, seçilme, siyasi faaliyetlerde bulunma hakları

Kamu hizmetine girme hakkı

Din ve vicdan özgürlüğü

Düşünce, kanaat ve ifade özgürlüğü

Yerleşme ve seyahat özgürlüğü

Toplantı hak ve özgürlüğü

Bilim ve sanat özgürlüğü

Basın özgürlüğü

Normlar hiyerarşisinin en tepesinde bulunan anayasa ile güvence altına alınan bu özgürlüklerimizi, hangi sınırlar içerisinde kullanabiliyoruz sorusu önem kazanıyor. Bu noktada ise anayasamızın 28. Maddesinde yer bulan Basın özgürlüğü üzerinden, akademik anlamda nasıl bir yaklaşım olduğuna kısaca bakalım diyorum;

“Basın özgürlüğü, haber, fikir ve düşünceleri, çoğaltıcı araçlarla, serbestçe açıklayabilmek özgürlüğüdür. Bilgi ve düşünceleri serbest olarak toplayıp, yorum ve eleştiri yaparak çoğaltabilmek ve bunları serbest olarak yayımlayıp dağıtabilmek haklarını içerir. Basın aracılığıyla yapılan yayım, düşüncelerin açıklanmasının özel bir türüdür ancak basın özgürlüğü düşünceyi açıklama özgürlüğünden ayrı bir özgürlük kategorisi oluşturur.” (Hazar, Zeynep. "Basın Özgürlüğü ve Ulusal Güvenlik".  Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 17, Yıl 2013)

“Devlet yaşamında insanların düşüncelerini serbestçe açıklayabilmeleri sayesinde gerçeklerin ortaya çıkabileceği, bu yolla yanlışlıkların, yolsuzlukların, hukuk dışılıkların, çelişkilerin su yüzüne çıkacağı ve bunda kamu yararı bulunması gerçeği demokratik hukuk devletlerinde bu özgürlüğün kabul edilmesi sonucunu doğurmuştur. Devlet baskısı ve korkusu ile yaşayan bir basın kamunun avukatlığı görevini yerine getiremez, toplumsal yararları savunamaz. Bu nedenle basın özgürlüğü, basına tanınmış bir ayrıcalık değil, kişilik hakları gibi korunan bir hak olarak değerlendirilir.” (Kılıçoğlu, Ahmet. "Basın Özgürlüğü ve Kişilik Hakları"  Ankara Barosu Dergisi, Yıl 1989, Sayı 2. 7 Mayıs 2017).

İnsanlık tarihin boyunca düşünce ve ifade özgürlüğü mücadelesi sıkça karşımıza çıkmıştır. Yazının bulunmasından önce söz yoluyla açıklanan düşünceler, yazının bulunuşundan sonra el ile yazılmış mektuplar, kitaplar ile yayılmış, matbaanın bulunuşu ile de daha kolay çoğaltılmış ve düşünceler bu sayede hızla yayılmıştır. Gel gelelim ki düşüncelerin bu şekilde hızla yayılması o dönemlerde yöneticileri rahatsız edebildiğinden, kimi ifadelerin yasaklanması yoluna gidilmiştir. İşte insanlık tarihi boyunca süregelen düşünce ve ifade özgürlüğü mücadelesi de o günlerden bugünlere devam etmiştir. 

Uluslararası anlaşmalara da konu olan Basın Özgürlüğü, 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin 18. Maddesinde açıkça ifade edilmiştir. Ayrıca Anayasa’nın 26. Maddesinin 1. Fıkrasına göre de “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.”

Françoise Rene’nin sözleriyle yazımı bitirirken, sizleri de haber alma özgürlüğünüzle ilgili düşünmeye davet ediyorum. Sahi, haber verme hakkı kadar önemli olan, haber alma hakkınızın ehemmiyetinin farkında mısınız?

“Basın özgürlüğü olmaksızın bir Anayasal özgürlük yoktur.”

Editör: TE Bilisim