Özellikle Ramazan ve Kurban Bayramlarını haftanın tatile denk gelmeyen günlerini de birleştirip tatil üstüne tatil yapanları anlamakta zorlanmıyorum. Elbet vardır bir sebepleri. Yunan adalarına giden yerli turist sayısı gün geçtikçe artıyor, bizim Adalar vapuru ise neredeyse batacak kadar yolcu taşıyıp duruyor. En son Burgazada’da mangalcılar yangın çıkarmıştı. Zavallı atların çektiği faytonların sahiplerinin durumunu saymıyorum bile. Tatil nedir, ne için tatil yapılır? “Suyu görmezsem dinlenemiyorum”, efendim, “denize girmezsem kendimi tatile çıkmış saymıyorum” sözlerini çokça duymuşuzdur. Neden? Ankara’da güneş batıp da ortalığı sessizlik kapladığı dakikalar günün en güzel anlarıdır. Son bir gol atıp eve gideyim diyen çocuklar, işten dönen ana-babalar, güvercinlerin kanat sesleri… Bir parkta ağacın dibine uzanıp göğe bakmak tatil sayılmıyor mu? Bulutlardan şekil çıkarmak dinlenmek olmuyor mu? Ya da gece vakti yüz binlerce km uzaktaki yıldızların parıltısının bize neler getireceğini düşünmek. Tatilcilere sosyal medyada uyarılar geliyor. Birisi mesleği bırakmış bir gazeteci. Üstelik Türkiye’nin el değmemiş, hala kalabalık tatil gruplarının keşfetmediği bir beldede yaşıyor. Ancak oraların adlarını vererek gizlice reklamını da yapmış. Hala Roma Hamamı’nı gezmeye gitmedim. Ayaş tarafındaki üzerinde eski Türk yazıları olan mezar taşlarını-kurganları görmedim. Çamlıdere’nin eşsiz denilen ormanlarını gezemedim. Dert değil, gideriz. Fakat sunulan imkanları mecburiyetten yapınca dinlendiğinizi sanıyorsunuz. Bana kalırsa yetkililer resmi kültür ve gezi kanalı açmalı. Tvlerde izlediğimiz belgeseller yeterince örnekler sunamıyor. Gizli kalmış, bilmediğimiz, rakamlarla ölçülemeyecek sayıda yörelerimiz var. Durum bu halde olunca tatil deyiminin de içini değiştirmek gerekiyor. Tıka basa dolu yerlere dünya kadar para verip herkes ne yapıyorsa onu yapmayı bırakalım. Kendin ne yapmak istiyorsan onu yap. Tatil, dinlenme için yapılacaksa dinlenelim.    

Editör: TE Bilisim