Özel Haber: Kadir GÜRHAN

Şans getirdiğine inanılan, stresten konsantrasyon bozukluğuna kadar pek çok sıkıntıya iyi geldiği iddia edilen doğal taşların kargo ve vergi ücretleri, hem üreticileri hem de alıcıları olumsuz etkiliyor. Kargo vergi ücretlerinden dolayı müşterilerin alım yapmaktan vazgeçtiğini belirten doğal taş üreticileri, “Küçük bir taşı 20 dolara gönderiyoruz. Bu kabul edilebilir bir durum değil. 100 TL’ye sattığımız bir ürünü 20 dolara nasıl gönderebiliriz. 20 Dolar 250 TL’ye denk geliyor. Siz müşteri olursanız böyle bir ürünün siparişini verebilir misiniz?” sorusunu sordu. 

Türkiye’den tonlarca değerli taşın işlenmeden Amerika ve Avrupa’ya gittiğine vurgu yapan üreticiler, bu şekilde bir satışın ülke ekonomisine katma değeri olmadığını söyledi.  Üreticiler, “taşların çoğu kaçak şekilde götürülüyor. Biz, taşların hammadde olarak satılmasına karşıyız. Taşın üretilerek işlendikten sonra satılmasını istiyoruz. Bu şekilde bir katma değeri olur. Ülke ekonomisine faydası olur. Örneğin bir kilo demir 5 TL ama bu demir 1 kilo çiviye dönüştüğü zaman 45 TL olur. Ya da 1 kilo iğneye dönüştüğü zaman 3 bin TL olur. Katma değeri yükseliyor. Yani 10 kiloluk bir hammaddeyi 10 dolara satıyorsak, işlenmiş 10 gramını 10 dolara satma şansımız yüksek” diye konuştu. 

“EN DEĞERLİ TAŞIMIZ DİASPORİTTİR”

Sektörde 35 yıldır çalıştığını belirten üretici Cem Uysal, “20 yıldır da Suluhan’da çalışıyorum. Taş işi dede mesleğidir. Dedem mermercilikle başladı bu işe. Cumhuriyet döneminde Ulus bölgesindeki taş binaların çoğunu onlar yapmış. Ben de dedemden aldığım mesleğe hobi olarak başladım, zamanla ekmeğimizi taştan çıkarmaya başladık. Başka yapacağımız bir şey de yok. Bu işin yurtdışı ayağı ve rekabeti var. Bunun Çin’i, Hindistan’ı ve Uzak Doğusu var. Dünyada sadece bu işle biz uğraşmıyoruz. Biz bu işi bir yere kadar götürüp tıkanıp kalıyoruz çünkü rekabet etme şansın kalmıyor. Hammadde konusunda yurt dışına bağımlı kalıyoruz. Bizde de hammadde var ama kısıtlı, belli başlı şeylerle uğraşabiliyoruz. Yarı değerli taşlar var biz de, değerli pek fazla taş yok. En değerli taşımız Diasporittir” dedi. 

“EN ÇOK BİLİNEN VE EN ÇOK SATILAN TAŞ AKİK TAŞIDIR”

‘Yüzlerce taş var ama çeşitlendirme yapılırsa bu sayı binlere çıkar’ diyen Uysal konuşmasına şu şekilde devam etti: “Halk arasında en çok bilinen ve en çok satılan taş Akik taşıdır. Bu taşı ametist, kohal, opal ve kuvars takip ediyor. Toplumda bitkilere ve taşlara ciddi anlam yükleniyor. İnsanlar taş konusunu bilimsel olarak araştırmıyorlar. Genelde neye iyi geldiğini duydukları için gelip alıyorlar. Ürün fiyatı 20 TL’den başlayıp artmaya devam ediyor. Ürünün değerini belirleyen işlemesi ve kalitesidir. Fiyatı buna göre değişiyor. Gramı 1 dolara olan da var, 10 dolara olan da var. Toplumda taşlara inanç yükleniyor. Taşın kesinlikle inanç olarak algılanmaması gerekiyor. Biz buna da inanmıyoruz. Biz sadece taşın bilimsel yanına bakıyoruz. Peygamber efendimiz akik taşı kullanmış. Çünkü güzellik kattığı için. Birde akik taşı develerin ağzına konuluyormuş, susuzluğu giderme özelliği var. Bu durum bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bu taşlar ortamdaki negatif enerjiyi ve radyasyonu toplama özelliğine sahiptir. Biz her gün bu taşları işliyoruz. Taşa inanç bağlamında bakarsak bizde hiçbir hastalık olmamalıdır. Dolayısıyla inanç tarafı yok. Biz aslında insanlara taşların özeliklerini öğretiyoruz. Bir nevi kamu hizmeti, kamu sporu yapıyoruz. Taşların doğalı, gerçeği, orijinalini gösteriyoruz.”  

“ÜLKEMİZ YARI DEĞERLİ TAŞLAR KONUSUNDA BAYA ZENGİN”

Birçok çalışma makinasını yurtdışından aldıklarını söyleyen Burhan Cücük ise, testereler, aşındırılar ve tozlar konusunda yurtdışına bağımlı olduğumuzu belirtti. Cücük, “Çünkü bizim ülkemizde bu alan bir sektör olmadığı için gelişmemiş. Genelde bizim ülkemizde mermer ve gurubuna yani yapı taşlarına ağırlık veriliyor. Taşlar konusunda üretim yapılabilecek bir fabrika yok, ki olsa bile maliyetini kurtaramıyor. Onun için mecburiyetten kaynaklı dışarıya bağımlı kalıyoruz. Tamamlayıcı malzememiz yok. Kesim için kullanılan testerelerin soketleri de yurtdışından geliyor. Ülkemiz yarı değerli taşlar konusunda baya zengin. Ankara Çubuk bölgesi, Yozgat Aydıncık Bölgesi, Tokat Zile bölgesi, Eskişehir, Kütahya, Balıkesir, İzmir, Ege, Hakkari, Şemdinli ve Malatya’da hammadde olarak işlenebilecek taşlarımız çok fazla ama üretim araçları konusunda dışarıya bağımlı olduğumuz için üretim yapan yok. Üretim yapılmadığı için de üretimi yapılmış hazır ürünleri Çin ve Hindistan’dan almak zorunda kalıyoruz” şeklinde konuştu.

“DOĞAL TAŞLARA PARA VEREBİLECEK MÜŞTERİ SAYISI ÇOK AZ”

Küçük esnafın yüklü bir mal alamadığını dile getiren Cücük, “Esnafın sldığı mallarda pahalı olduğu için bunu sattığı ürünlere yansıtmak zorunda kalıyor. Sarf malzemelerin yükü bize bindirildiği için Hintlinin 2 dolara sattığı taşın bize sadece maliyeti 60 TL civarındadır. Bu konuda kendileri ile rekabet etme şansımız hiç yok. Rekabet şansımız olmadığı için de sahte taşlar ve boyalı taşlar yani sentetik olanlar çok fazla oluyor. Doğal taşlara para verebilecek müşteri sayısı çok az. Alım gücü düşük. Onlar da ekonomik durumu iyi olan insanlardır. Koleksiyona önem veren insanlar o taşları alıyor. Bizim ülkemizden çok değerli tonlarca taş Amerika ve Avrupa’ya gidiyor. Bu şekilde ülkeye katma değeri de olmuyor. Çoğu kaçak şekilde götürülüyor. Biz, taşların hammadde olarak satılmasına karşıyız. Taşın üretilerek işlendikten sonra satılmasını istiyoruz. Bu şekilde bir katma değeri olur. Ülke ekonomisine faydası olur. Örneğin bir kilo demir 5 TL ama bu demir 1 kilo çiviye dönüştüğü zaman 45 TL olur. Ya da 1 kilo iğneye dönüştüğü zaman 3 bin TL olur. Katma değeri yükseliyor. Yani 10 kiloluk bir hammaddeyi 10 dolara satıyorsak, işlenmiş 10 gramını 10 dolara satma şansımız yüksek” dedi. 

“BU DURUM HEM BİR AYIP HEM DE BİR KAYIPTIR”

Kargo ücretlerinin çok yüksek olduğundan şikâyet eden Cücük, “Şahıslara taş göndermek istediğinizde maliyetli oluyor. Bu yüzden müşteri taşı almaktan vazgeçiyor. 10 dolara aldığı bir taşa 22 dolar kargo parası ödendiği zaman satış yapılmıyor. Kargo parası taşın iki katına çıkıyor. Bu durum hem bir ayıp hem de bir kayıptır. Dışardan 1 dolara aldığımız mal elimize kadar geliyor. Çin bunu çok güzel yapıyor. Demek ki hem kargo firması hem de devlet kazanıyor. Devlet vergisini alıyor çünkü. Müşteri de kazanıyor. Bizde böyle bir uygulama yok. PTT’nin kilo başı uygulaması var. Gramaj olarak gönderme yapmıyor. Örneğin bir kilo bir gram ağırlığındaki bir paketi 2 kilo üzerinden hesaplıyor. Bu durumda taşı satan da müşteriye yansıtıyor ve fiyatlar pahalı oluyor. Buna kayıtsız satışlar da eklenince kayıplar artıyor” diye konuştu. 

“KÜÇÜK BİR TAŞI 20 DOLARA GÖNDERİYORUZ”

‘Sarf malzemenin tedariki konusunda gümrüklerde uygulanan vergilerde devletimizden destek bekliyoruz’ diyen Cücük, “Biz hammaddeyi alıp satmıyoruz. Hammaddeyi alıp işliyoruz, üretiyoruz. Çin’den gelen ürünlere gümrük verginin dışında bir de ek gümrük vergisi konuluyor. ÖTV ve KDV’si de var. Böyle olduğunda da üretici kaçak yollara bakıyor. Bu yüzden kargo masrafı ve sarf malzemelerin vergi oranı düşürülmeli. Bir küçük taşı 20 dolara gönderiyoruz. Bu kabul edilebilir bir durum değil. 100 TL’ye sattığımız bir ürünü 20 dolara nasıl gönderebiliriz. 20 Dolar 250 TL’ye denk geliyor. Siz müşteri olursanız böyle bir ürünün siparişini verebilir misiniz?” açıklamasında bulundu. 

“DENETİMSİZLİK, BU İŞİ RESMİ YAPANLARA DARBEDİR”

Cücük, “Sektörün bir başka sorunu da denetimsizliktir. Ben vergimi kiramı ve faturamı ödüyorum. Ama kaçak yollarla bu işin içinde olan kişiler bunların hiçbirisini yapmıyor ve ürünü bizden daha ucuza satıyor. Onlarla rekabet edecek gücümüz kalmıyor. Bu kişilere denetim yapılmıyor. Bu kişilerin garantileri de yok ama yurt dışına ürün gönderiyorlar. Gönderdikleri ürünler de kaliteli ürün olmuyor. Bu aynı zamanda ülkeye karşı güveni de sarsıyor. Denetimsizlik, Türkiye’de bu işi resmi yapan kişilere yapılan en büyük darbedir. Denetim olursa bunların hiçbiri olmaz. Bize yapılan bu saygısızlık da olmaz” dedi.

Editör: TE Bilisim