12 Eylül 1980’de Türkiye’de 12 Eylül darbesi gerçekleştirildi. 1970’lerde öğrenci hareketleriyle yükselen ve tüm ülkeye yayılan örgütlenme, topluma ülkenin kısa bir umut yaşattı. Kentinden köyüne kadar her yerde geleceğe dair bir tahayyülün peşinden gidenlerin el ele verdiği, direniş gösterdiği bir olağanüstü dönemdi. 12 Eylül 1980 darbesine yalnızca işkenceler, hapishaneler ve topyekün insanlığa karşı işlenmiş suçlar açısından değil, direnişler ve örgütlenmelerin bir yerde dövüşerek kaybetme tarihi olarak görülüyor. Devlet, 12 Eylül’e İlişkin Bir Özeleştiri Yapabildi mi? Devlet özeleştiri yapar, onarıcı adaleti hayata geçirir, geçmiş hatalarıyla yüzleşir, sorumlulardan hesap sorar, suçluları cezalandırır. Bunların hiçbiri bizim ülkemizde gerçekleşmedi. Gerçek anlamda resmi bir özür duymadık, geçmişle yüzleşme adına herhangi bir girişim olmadı. 2010 Referandumu ardından yürütülen 12 Eylül Mahkemeleri’nin ise bırakalım sorumlulardan hesap sorulmasına yol açmadı. Mahkemeler iki generalin göstermelik cezalar almasıyla son buldu. Her ikisi de devlet töreniyle gömüldüler. Devlet yaşadıkları işkencelerin hesabını sormak isteyen eşini, kardeşini, anne, babasını kaybedenlerin kırılan adalet duygusunu tesis edemedi. Darbe bizi şekillendirdi 12 Eylül 1980 bir günü temsil ediyor ama bunu bir süreç olarak değerlendirirsek hukuk devletinin lağvedildiği, yargının askeri mahkemeler yoluyla felce uğratıldığı ve insan hakları ihlallerinin binbir çeşidinin işlendiği bir “olağanüstü dönem” görüyoruz. Bunların hepsi güya ülkede güven ortamını tesis etmek ve ‘anarşi’ye son vermek için yapılıyordu. Cuntanın kendisi zaten hak ve özgürlüklerin olmadığı, insanlığa karşı işlenmiş suçların sorumlularını ceza almadığı, basının susturulduğu, akademinin, eğitimin özgürce inşa edilmesinin, örgütlenmenin önüne her türlü yasağın geldiği ve kurumların, sendikaların, birliklerin bir günden diğerine yasadışı ilan edildiği, toplumun bütün ilerici güçlerinin hedefe oturtulduğu bir yönetim. 70’lerin toplumsal hareketleri ve devrimci hedefleri başka bir dünya tahayyül etmişt. Dolayısıyla darbenin sonrasında müesses nizama geri dönmüş bir ülkeye uyandık. Büyük bir rejim değişikliği yaşadık. Yaşadığımız bu sürecin dayanak noktalarını, 12 Eylül’le yeniden tesis edilen siyasi, ekonomik ve toplumsal sürecin özelliklerinde görüyoruz. Bugün yargının siyasallaşmasının köklerini tarih boyunca gördüğümüz askeri mahmekelere, DGM’lere kadar götürebiliriz. Akademik özgürlüklerden bahsedemiyorsak 82 Anayasasıyla kurulan YÖK’e, akademik örgütlenmeye getirilen yasaklara bakarak anlamalıyız. 12 Eylül Türkiye Tarihindeki Önemini Koruyor Toplum tarihimizi oluşturan kolektif bellek açısından olektif bellek açısından 12 Eylül Darbesi tarihteki önemini koruyor. Bugün daha fazla sayıda insan 12 Eylül’ün kaydını tutmaya, darbenin yarattığı toplumsal dönüşümün nasıl gerçekleştiğini anlatmaya ve anlamaya çalışıyor. Darbe tanıklarının özgürce anlatacağı “Sözlü tarih” çalışması, demokratik platformu sağlayacağı için oldukça önemli. Tanıklıkların tek tip bir anlatım tarzı yerine hakikate daha derinlikli bakabilmemizi sağlayacak, farklı tecrübelerinin bir araya getirilmesi gerekiyor. Ancak bu şekilde dönemin gerçekçi bir görüntüsüne ulaşabiliriz. Siyasi grupların, kurumların kendi siyasi çevreleri dışındakilerin farklı seslerini duymak istememeleri hâlinde bu türlü bir çalışmadan sağlıklı bir sonuç çıkması mümkün değil. Aksi takdirde 12 Eylül adı altında anlatılanlar belli grupların kendi siyasi görüşlerine göre şekil verdikleri anlatımlardan öteye gidemez.  

Editör: TE Bilisim