‘‘Sanat, anlatım dilinin, parıltısının, büyüklüğünün bütün gücünün, bunları tanımlamak görevini imgelem gücüne bırakan nesnelerden almıyor mu?’’ Odilon Redon

Sembolizm (Simgecilik) akımı 19. yüzyılda, realizme tepki olarak doğar. Sembolizm, gerçeği bire bir yansıtmak yerine, durumları dolaylı yoldan simgelerle, işaretlerle ve belli biçimlerle sezdirmeye çalışır. Bu dönemlerde akımlar genel olarak, sanat akademilerinin otoritesine karşı çıkan, burjuva zevklerinin ön planda olduğu sanat piyasasına tepki niteliğinde gelişirler.

Realizmin ve natüralizmin etkisiyle Fransa’da aşırı gerçekçi bir ortam oluşur; sanayileşme ve özellikle Mele 1870 Bozgunu ile karamsarlık artmış ve bunalım eşiğine gelinir. Tam da bu zamanda bu bunalımlı ortamı değiştirmek için bazı siyasal ve toplumsal girişimlerin gerekliliği öne sürülüp bu gereklilik sanat konusunda tartışılmaya başlandığında sembolizm doğar.

Sembolizmde ‘imgelem’ deyimi özellikle kullanılır çünkü bu kavram bütün gücünü düş deyiminin özgürce simgelediği şeylerle uyum halinde olmasından alır. Sembolizmde imgelemenin bu ağır basan belirgin niteliğinin özellikle bilinçli ve ısrarlı bir doğrulamasını görmek zorundayız. Diğer bir belirgin nitelik de düştür. Düş, sembolistlerin devrimci ve yenilikçi gücüdür. Her biri bu yeteneği işlemiş, geliştirmiş ve kendi özgünlüğünden, kendi kişisel serüveninden yola çıkarak yaratıcı amaçları doğrultusunda kullanılır.

Sembolizmin önde gelen temsilcileri: Gustav Klimt, Edvard Munch, Eugene Henri Paul Gaugin, Frida Kahlo, Odilon Radon, Nicolas Roerich, Franz Stuck, Emile Henri Bernard, Ludwig Fahrenkog, Hugo Simberg.‘‘Sembolizm, simge (sembol) sözcüğünün bir anlamı olduğuna inanan insanların oluşturduğu topluluktur’’ Paul Valéry.

Editör: TE Bilisim