Kitapsız yaşamak kör sağır dilsiz yaşamaktır demiş Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk.. Bu sözü çocukluğumdan beri ilke edindim kendime. Ne kadar meşgul olduğunu düşünürsen düşün okumak için zaman ayırmazsan cahilliğe teslim olursun. Pandemi dönemini fırsata çevirerek daha çok okuma yapmaya çalıştım. Yalnız kitabı sırf okumak için okumamak gerekiyor. Keyif alarak, dersler çıkarılarak, altı fosforlu kalemlerle çizilerek, notlar alınarak okunmalı en azından ben öyle yapıyorum.

Özellikle hafta sonları ya çimlerin üstünde ya da elinize bir kahve-çay alıp evin en sevdiğiniz köşesine kurulup kitabın sayfalarını teker teker aralamak gibi insanı rahatlatan bir şey var mıdır? Bir nevi beynin detoksu ..

 Bugün sizlere Stefan Zweig’ın Satranç adlı romanından bahsetmek istiyorum. Kitap,ilk baskısı 250 adet olarak 1942 yılında Buenos Aires'te çıkan hikâyenin, İngilizce tercümesi 1944'te New York'ta yayımlandı. Satranç, Almanya'da 1.200.000'den fazla sattı.

Kitabın konusunu ise hayatında birisi ile hiç satranç oynamamış bir avukatın kitaplardan öğrendikleri ile dünya şampiyonunu yenişi oluşturuyor.

İnternette kitabın özetine denk geldim siz okurlarımla da paylaşmak isterim

“New York’tan Buenos’e giden bir yolcu gemisinde yolcular arasında bulunan bir milyoner, dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic’e , ücret karşılığı bir parti satranç oynamayı önerir. İkisinin oyununu izleyen Avusturyalı Dr.B oyun sırasında kendini tutamayıp onların oyununa karışınca, şampiyonla karşılaşması önerilir kendisine. Bir otel odasına kapatılan, oyalanacak hiç bir şeyi olmadan, bu odada uzunca bir süre tek başına kalan, yalnızca sorgulama için bu odadan çıkartılan Dr.B bir gün, rastlantı sonucu gizlice eline geçirdiği bir satranç kitabından bu oyunun bütün inceliklerini öğrenmiştir. Satranç tahtası ve taşları yoktur, ancak, önce ekmek içinden yaptığı satranç taşlarıyla sonra da tümüyle belleğinde oynayarak kurumsal bir satranç ustası olup çıkar. Ancak bu tutkusu yüzünden sinir krizlerine beyin ağrılarına yakalanır. “

Editör: TE Bilisim