Özel Haber: Türkan ÇATAL YILDIZ

Koronavirüs pandemisinin başlaması ile sağlık çalışanlarının iş yükü de arttı. Beraberinde sağlık çalışanlarına şiddetin de artması ile sağlık çalışanları etkin şiddet yasasının bir an önce çıkarılmasını istiyor. Bunun için Türkiye’nin birçok yerinde eylemler ve grevler yapılıyorken Sağlık Hizmetleri Sendikası (SAHİM-SEN) Genel Başkanı Özlem Akarken sağlıkçıların sorunları ve taleplerine ilişkin gazetemize açıklamalarda bulundu. Akarken, yanlış politikalar ve yanlış kararlar yüzünden toplumda sağlık çalışanlarına fiziksel ve sözel şiddetin normalleştirildiğini ifade ederek bir an önce yasanın çıkarılması gerektiğine dikkat çekti.

Sağlık çalışanlarının sorunlarına ve taleplerine ilişkin açıklamalarda bulunan SAHİM-SEN Genel Başkanı Özlem Akarken koronavirüsün sağlıkçılar için meslek hastalığı sayılması gerektiğini belirtti. Sağlıkçılara uygulanan şiddet için cezaların kesinlikle yetersiz olduğuna da değinen Akarken, “Şiddete karışmış kişi kamu sağlık hizmetinden mahrum bırakılmalı ve yüklü maddi ceza uygulanmalı ki caydırıcı olsun” dedi.

“BİZ GÖREVİMİZİ DEVLETİ TEMSİLEN YAPIYORUZ”

Genel bir soru ile başlamak gerekirse sağlık çalışanlarının sorunları her daim vardı fakat korona virüsün başlaması ile sorunlar arttı mı?

Sorunlar hep vardı ama pandeminin getirdiği ağır iş yükü, yapılan fedakarlıklar ve emeğin karşılığının hiç alınmaması sorunları daha da büyüttü ve dayanılmayacak noktaya getirdi. Öncelikle Bakanlığımızın bu konudaki bakış açısının değişmesi gerekir. Bize iş sağlığı güvenliği ile birçok kez eğitim verildi. Keşke bize verilen eğitimi pratiğe geçirseler, emin olun bu bile yeterli. Şiddet yasası diye bir yasa çıktı ancak içi boş. Sadece bakın bir yasa var demek için çıkarılmış bir yasa. Dolayısıyla bu yasaya istinaden fiziksel ve sözel şiddet gösteren kişi ifade verip evine gidiyor. Tabii bu devlet işleyişinde zafiyettir. Biz burada görevimizi devleti temsilen yapıyoruz. Bu noktada bizlere yapılan fiziksel ya da sözel saldırı devlete yapılmış hakarettir. Devletin kendi adına çalışan kişileri etkili bir şekilde koruması gerekirken yanlış politikalar ve yanlış kararlar yüzünden ne yazık ki toplumda sağlık çalışanlarına fiziksel ve sözel şiddet normalleştirilmiştir. Bu konuda hala popülist yaklaşımlar devam etmekte ve bakanlığımız şiddete karşı sadece kınama mesajları ve geçmiş olsun dileklerini yayınlamak dışında bir tepki vermemektedir. Bu şekilde bir politika izlendiği için her geçen gün sağlıkta şiddet yaygınlaşmakta ve artmaktadır. Yapılacak şey çok basittir. Uygulanması kaydıyla etkin bir yasa yürürlüğe konmalıdır ve bakanlığımız çalışanlarının yanında olmalıdır.  

“KORONAVİRÜS MESLEK HASTALIĞI TANIMINA UYAN BİR DURUM”

Koronavirüs sağlık çalışanları için meslek hastalığı sayılmalı mı? Neden?

Kesinlikle sayılmalı. Birçok sağlık çalışanı mesleğini icra ederken virüs yüküne maruz kalarak ağır hasta oldular. Hatta yaşamlarını kaybettiler. Koronavirüs, meslek hastalığı tanımına uyan bir durumdur.

Sağlıkçılar ne istiyor? Grevler hakkında ne düşünüyorsunuz, grevlerin devamı gelecek mi?

Başta hekimler olmak üzere sağlık çalışanları artık çok yoruldu. Düşük ve düzensiz maaşlar, sürekli artan iş yükü, 5 dakikada 1 muayene, orantısız malpraktis davaları, sağlıkta şiddet gibi temel sorunlardan bıktı artık herkes. Sağlıkçılar eğitim statüsüne, verdiği emeğe layık; tek kalemde maaş, mobingten ve gereksiz iş yükünden arındırılmış bir iş ortamı, düzgün işleyen bir sevk ve muayene sistemi, şiddetin olmadığı, şiddet uygulayanlara caydırıcı cezaların verildiği bir sağlık sistemi istiyor.

Memur/sözleşmeli kamu personeli için iş bırakmanın (grevin) yasal olarak imkansız hale getirilmesi ya da yasal boyuta kavuşturulmaması halinde başka kanunsuzluklara ve yaptırımlara zemin hazırlayacağı açık olduğu halde ve yakın zamanda Danıştay İdari Davalar Kurulu’nda nöbete gelmeyen aile hekimi ve aile hekimliği çalışanlarına verilen davaları onanmasına rağmen bıçak kemiğe dayandığı için grev kararı alınmıştır. Grev kararı ile aslında tam bir grev yapılmamakta yaşlı, gebe, çocuk, acil, yoğun bakım hastalarına hizmet verilmektedir. Haklar alınana kadar farkındalık yaratacak grevler devam edecektir.

Sağlık Hizmetleri Sendikası (SAHİM-SEN) Genel Başkanı Özlem Akarken

“CEZALAR KESİNLİKLE YETERSİZ”

Sağlık çalışanlarına yönelik son zamanlarda şiddet olayları da arttı. Nasıl önlenebilir, cezalar yeterli mi? Son 10 yılda bilinçli ya da bilinçsiz olarak sağlık çalışanları değersizleştirildi. Öyle ki kişiler doktorun reçetesine bile müdahale hakkı olduğunu düşünüyor. Bu kabul edilemez. Sağlık çalışanları için de durum farklı değil herhangi bir müdahalede en ufak bir olayda sağlık çalışanları sözel ya da fiziksel şiddete maruz kalıyor. Özlük haklarımızda azalma, toplum gözünde itibarsızlaştırma politikaları, maddi açıdan hak edilenin verilmemesi ayrıca Aile Sağlık Merkezi’nin asıl görevi olan “Koruyucu Sağlık Hizmetleri” harici her işin görüldüğü yer olarak halka aksettirilmesi neticesinde şiddet artmıştır. Cezalar kesinlikle yetersiz, şiddete karışmış kişi kamu sağlık hizmetinden mahrum bırakılmalı ve yüklü maddi ceza uygulanmalı ki caydırıcı olsun. Ayrıca Türk Ceza Kanunu’nda düzenleme yapılması gerekmektedir.

Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) ‘’tehdit’’ suçunu işleyenlerle ilgili altı aydan iki yıla kadar hapis cezası öneren maddesine, resmi kurumlarda yaşanan şiddetle ilgili özel bir madde eklenmelidir. Sağlık personeline karşı zor kullanma veya hakaret yoluyla bireylerin sağlık hizmeti almasına engel olunacak bir suç işlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası uygulanmalıdır. Mevzuatın uygulanmasında yaşanan eksiklikler saptanarak gevşemeler engellenmelidir, mesleki itibarsızlaştırmanın önüne geçilmelidir.

“BİR HEKİM YURTDIŞINA GİTMEK İSTİYORSA BAKANLIK BUNU DÜŞÜNMELİ”

Son süreçte özellikle sosyal medyada birçok doktorun yurtdışına çalışmaya gittiğini görüyorum. Doktorlarımız neden Türkiye’de çalışmak istemiyor? Bu nasıl önlenebilir?

Doktorlar artık bu ülkede çalışacak motivasyonu bulamıyorlar yukarıda saydığımız sebepler nedeniyle. Hekimlik mesleğinin maddi-manevi olarak eski itibarına kavuşturulması için köklü değişiklikler şarttır. Hem sağlık sisteminde hem de tıp eğitiminde artan bu iş yükü ve diğer sebepler birleştiğinde artık içinden çıkılamaz bir hal alan bu sistemde ne yazık ki sağlıkçılar alternatif olarak yurt dışına gitmeyi düşünmektedir. Çünkü gerçekten özellikle Avrupa ülkelerinde çalışma şartları, Türkiye’ye göre çok iyidir. Günde 20 hasta randevulu sağlıkçılar, değer biçilemez durumda, şiddet yok, insanca çalışma koşulları var, negatif performans yok, sorunlar dinleniyor, kulak arkası edilmiyor; daha nice gerekçe sayabiliriz. Sonuç bu ülkeden bir hekim ya da sağlık çalışanı gitmek istiyorsa bakanlığın bunu ciddi ciddi düşünmesi gerekir.

Özetle sağlık çalışanlarının sorunları çok, sendika olarak sizin çözüm önerileriniz neler?

Önerilerimiz net. Kısmen yukarda söylediğimiz gibi kamu sağlığını önceleyen, sağlığa para odaklı bakmayan, başta hekimler olmak üzere tüm sağlık çalışanlarının insanca koşullarda çalıştığı ve emeklerinin karşılığını aldığı bir sistem için çalışmalı bunu tesis etmek için tüm sağlık bileşenleri ile etraflıca konuşmamız gerekmektedir. Mesela yakın zamanda Aile Hekimleri Dernekleri ve sendikalarla istişare yapılmadan çıkarılan “Ödeme Yönetmeliği (Ceza yönetmeliği)” geri çekilmelidir. Özlük hakları iyileştirilmeli, verilen cari gider ücretleri artırılmalı, güvenli çalışma ortamı sağlanmalıdır. Hiçbir aile sağlığı merkezi çalışma için güvenli değildir. Yıpranma payı, her 5 yıl için 1 yıl olarak verilmelidir; pandemi nedeniyle son 2 senedir sağlık çalışanlarının ne sıkıntılar yaşadığını kimse görmezden gelemez. Etkin Şiddet Yasası kesinlikle çıkarılmalı. Son olarak sağlıkçıların toplum gözünde değerleri arttırılmalı. Ancak o zaman sağlıkçılar huzurla, isteyerek bu ülkede çalışabilir. Emin olun hiçbir sağlık çalışanı ülkesi haricinde başka ülke çalışmak istemeyecektir.