Ogier Ghislain de Busbecq’in “Türk Mektupları / Kanuni Döneminde Avrupalı Bir Elçinin Gözlemleri 1555-1560” isimli eserini okudunuz mu? Mutlaka okunması gereken bir kitap. İş Bankası Kültür Yayınları arasından 2005’te okurla buluşan bu eser, Kanunî döneminde Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun özel elçisi olarak Osmanlı’ya gönderilen Busbecq’in kendi imparatorluğuna yazdığı mektuplardan oluşuyor. Kitapta, Hürrem Sultan'ın entrikalarından Şehzade Mehmed ile Beyazıd'ın hazin sonlarına, Rüstem Paşa'nın rüşvetçiliğinden yeniçerilerin ordugâh ve savaş düzenlerine, tantanalı alaylardan sokak hayvanlarına, Türk kadınlarının meziyetlerinden İstanbulluların hamam âdetlerine dek kayda geçtiği her konu, bir belgesel film kadar renkli ve bir öykü kadar akıcı yer alıyor. Üstelik Busbecq'in heyetinde bulunan ressam Melchior Lorichs'in aynı dönemde yaptığı çizimler de kitaba ayrı bir renk katıyor. Bu arada bir bilgi daha vereyim: Diplomat, seyyah, dil bilimci ve eski eser meraklısı olan Ogier Ghislain de Busbecq, Ankara’daki Augustus Tapınağı’nda yer alan ve Latince olan Momentum Ancyronum yazıtını ilk kez yayınlayarak Batı literatürüne girmesini sağlamıştır. Ankara keçisiyle leylağın yanı sıra laleyi de Avrupalılara tanıtmıştır. Ayrıca günümüzde Viyana Discourides’i olarak tanınan ve 6. yüzyıla tarihlenen bir Materia Medica nüshasının da aralarında bulunduğu pek çok kadim elyazmasının Avusturya arşivlerine girmesine ön ayak olmuştur. Gelin şimdi o günlerin Ankarası’nı özetle ondan dinleyelim: “Angora’da (Ankara) bir gün kaldık. Geçtiğimiz köylerde kayda değer hiçbir şey görmedik. Sadece Türk mezarlıklarında üstünde Yunanca ve Latince yazıların izleri kalmış eski güzel mermer levhalara ve sütunlara sık sık rastlıyorduk. Fakat bunlar öyle harap olmuştu ki yazıları okumak mümkün değildi. Her konakladığımız yerde eski kitabeler ile Yunan ve Roma paraları aramak, bunlar yoksa nadir bitkiler bulmaya çalışmak pek hoşuma gidiyordu. Her yerde pek çok eski sikkeye rastladık, bilhassa son imparatorlara, Constantine, Constans, Iustinus, Valens, Valentinus, Numerianus, Probus, Tacitus’a ve diğerlerine ait sikkelere. Türkler adına ‘gâvur mangırı’ dedikleri bu sikkeleri dirhem ve yarım dirhemlik tartı ağırlığı olarak kullanıyorlar. Asia, Amisus [Samsun], Sinope [Sinop], Comana [Gümenek], Amastris [Amasra] ve yolculuğumuzun son noktası olan Amasya civarındaki kasabalarda pek çok sikke bulmak mümkündü. Sikke aradığımı söylediğim bir bakırcının cevabına oldukça öfkelenmiştim. Kendisinde birkaç gün öncesine kadar bir küp dolusu sikke varmış ve bunları değeri olmadığını düşünerek eritip bronz kaplar yapmış. Eski çağlara ait bu sikkelerin yok olmasından büyük üzüntü duydum. ‘Bunu yapmamış olaydın yüz altın verirdim’ diyerek ondan intikam aldım. Eski sikkeleri böyle yok etmesi beni nasıl rahatsız ettiyse, ben de onu avucundan kaçmış olan bu fırsattan dolayı üzüntü içinde gönderdim. Ankara (Angora) İstanbul’dan beri on dokuzuncu konaklama yerimizdi. Burası Galatia’da, bir Gal boyu olan Tektosagların eskiden yaşadığı bir kasaba. Plinius ve Strabon Angora’dan bahsederler. Ancak günümüzdeki şehir bu eski yerleşim yerinin sadece bir kısmı üstünde kurulmuş. Angora’da çok güzel bir kitabe gördük, Augustus’un halkı için yaptığı işleri kısaca anlatan tabletlerin bir kopyası. Okunabildiği kadarını adamlarıma kaydettirdim.”

Editör: TE Bilisim