“Önceleri emperyalizm ucuz ham madde, emek sömürüsü ve denetlenebilir bir dünya pazarı istiyordu. Bugünse hiçbir değeri olmayan bir insanlık istiyor.” Doğru söze ne denir? Yukarıdaki tespit İngiliz yazar ressam, belgeselci, sanat tarihçisi John Berger’e ait. Berger Türkiye'de yaygın olarak bilinen ve artık bir kanon olan “Görme Biçimleri” kitabı ile tanınıyor ve daha çok 1972 yılında “Ways of Seeing” adlı belgesel 4 bölüm halinde BBC'de yayınlanmış büyük ilgi görmüştü. Belgesel'den sonra kitap olarak yayınlanan bu çalışma bütün dünya'da olduğu gibi Türkiye'de de müthiş ilgi gördü, görüyor halen. İlk baskısı 1978 yılında yapılan kitap 24.baskıya ulaşarak alanında hatırı sayılır bir satış rakamına ulaştı. Yayımlandığı 1972 yılından bu güne ,resim sanatından ,çevremizi kuşatan reklamlara görsellerini,eleştirel bir sorgulamasını, görmenin ideolojik- politik bir okumasını yapar. Türkçede yayımlanan ilk kitabı “ Sanat ve devim” 1974 yılında yayımlanır. 'Görme biçimleri 'kitabından altını çizdiğim bazı satırlar....: Görmek, konuşmadan önce gelmiştir. Çocuk konuşmaya başlamadan önce bakıp tanımayı öğrenir. Düşündüklerimiz ya da inandıklarımız nesneleri görüşümüzü etkiler. Yalnızca baktığımız şeyleri görürüz. Bakmak bir seçme edimidir. Bu edimin bir sonucu olarak gördüğümüz nesne her zaman elimizle dokunabileceğimiz bir nesne anlamında olmasa da ulaşabileceğimiz bir alan getirilmiş olur. İmge sözcüğüne bu kitapta verilen anlamıyla tüm imgeler insan yapısıdır. Bir imge, yeniden yaratılmış ya da yeniden üretilmiş görünümdür. İmge ilk kez ortaya çıktığı yerden ve zamandan –birkaç dakika ya da birkaç yüzyıl için– kopmuş ve saklanmış bir görünüm ya da görünümler düzenidir. Her imgede bir görme biçimi yatar. Fotoğraflarda bile. Çünkü fotoğraflar çoğu zaman sanıldığı gibi mekanik kayıtlar değildir. Her bir fotoğrafa baktığımızda, ne denli az olursa olsun, fotoğrafçının sınırsız görünüm olanakları arasından 'o görünümü' seçtiğini fark ederiz. Rastgele aile fotoğraflarında da böyledir bu. Fotoğrafçının görme tercihi konuyu seçişine de yansır. Ressamın görme biçimi, bez ya da kâğıt üstüne yaptığı imlerle yeniden canlandırılır, her imgede bir görme biçimi yatsa da bir imgeyi algılayışımız ya da değerlendirişimiz aynı zamanda görme biçimimize de bağlıdır. (örneğin Sheila yirmi kişi arasında tek bir insandır; ama yalnız bizi ilgilendiren sebeplerle gözümüz ondan başkasını görmez.) John Berger 1926’da, Londra’da doğdu. Central School of Art’ta resim eğitimi alır. Askerlik yaptığı İrlanda da ilk kez işçi sınıfından insanlarla tanıştı. İki yıl sonra sanat eğitimini sürdürmek için bu kez Chelsea Art School’a geçti. İş hayatına önce ressam ve eğitmen olarak başlamış olan Berger, 1952 yılında New StatesmanandNation dergisinde daha sonra esas uğraşısı olacak olan sanat yazıları yazmaya başladı. İdeolojik gelişiminde önce anarşist kaynaklardan feyz aldı, daha sonra okul çevresinde tanıştığı komünist arkadaşları ve özellikle'de Macar asıllı Marksist hocasının etkisiyle estetik ve ideolojik görüşlerini inşa eden kaynaklara ulaştı. 1958 de ilk romanı “Zamanımızın Bir Ressamı” yayımlanır. Bu Kitapla bir anlamda ressamlığı sonlandırıp yazarlığa geçişinin ilanı gibidir.Berger bu durumu yani yazarlığa geçme sürecini Şöyle anlatır: ”1945’te 2.Dünya savaşının bitmesinden sonra ,Londra'daki arkadaş çevremin büyük çoğunluğu  Avrupa’dan özellikle doğudan gelen mültecilerdi.Birçoğu siyasi mülteciydi ve yaşları bir hayli büyüktü benden,uzun uzun sohbet ederdik ,hikayelerini dinlerdim,hüzünlü ve bir o kadar büyüleyici hikayelerdi, o hikayeleri yazmak istedim, yazarlığım böyle başladı “. 1972 yılında “G” romanıyla  'Man Booker' (Saygın! Edebiyat ödüllerinden biridir. İngiliz milletler topluluğu veya İrlanda vatandaşları da dahil olmak üzere İngilizce yazan eserlere verilir) ödülünü alır. Bu ödülün Booker Mcconnell adlı çok büyük bir şeker şirketinin kültürel prestij için verdiği bir ödül olduğunu ama aslında bu hümanist pozları takınan şirketin zenginliğinin esas kaynağının Karayipler’deki acımasız sömürge düzeni olduğunu duyunca ödül töreninde 5 bin sterlinlik ödülün yarısını Karayiplerdeki “Kara Panter” adlı devrimci harekete bağışlayacağını, diğer yarısını da Avrupa’daki göçmen işçilerle ilgili kitabı için kullanacağını açıkladı. G, romanı ilginç tekniğiyle birçok eleştirmenin hücumuna uğramasına karşın, kısa sürede uluslararası edebiyat dünyasında 'modern roman' tekniğinin bir başyapıtı olarak değerlendirildi. Resimde sanatındaki Georges Braque, Pablo Picasso ve Juan Gris gibi kübist sanatçıların bakış açılarından bakma tarzı Berger’in bu romanında yazı dili olarak uygulanıyordu. Göç göçmenlik gibi olguların anlamını ve önemini ilk fark eden düşünürlerden biri olarak Berger, 1975’te Avrupa’daki göçmen işçilerle ilgili araştırmasını, fotoğrafçı arkadaşı Jean Mohr’la birlikte hazırladığı 'Yedinci Adam' kitabını yayımladı. Bu belgesel kitapta Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya, İtalya, Portekiz gibi ülkelerden gelişmiş ülkelere giden işçilerin yola çıkış serüvenlerini, ülkelerindeki yaşam koşullarını ve bu mülteciler arasında geri dönenler varsa, onların durumlarını ele alıyordu. “Yedinci Adam” hem işçilerin geldiği bu ülkelerde ve Avrupa’da epey bir ilgiyle karşılandı ve yılın kitabı olarak seçildi. Türkçeye, Yunancaya, Arapçaya, İspanyolcaya ve Portekizceye çevrildi. Çok yönlü ve üretken bir sanat düşünce adamıydı. John Berger in Türkiye ile ilgisi her zaman çok sıcak oldu. Türkiye’ye 1974 yılında gelir Berger. Ve geliş o geliş. Türkiye ye ilgisi ve sevgisi hiç eksilmez. Cihat Burak, Can Yücel ve Mehmet Ulusoy, Murat Belge şair ve çevirmen Cevat çapan gibi yazarçizerlerle ahbaplık ederken, Yaşar Kemal 'le türküler üzerine sohbetler edip ,”sabahlara kadar Sait Faik okuduğunu” yazar. Resim Heykel müzesinde gördüğü 'Şeker Ahmet Paşa’nın “Orman” resmi üzerine derinlikli analizler yaptığını görürüz ve okuruz. Tüyap davetlisi olarak geldiğinde de Emine Sevgi Özdamar Latife Tekin, Tomris Uyar ve daha birçok başka yazarla tanışır dostluklar kurar, panellere katıldı, Görme Biçimleri konusunda konuşmalar yaptı, Hakkari’de Bir Mevsim filmini seyretti, İstanbul film festivalinde jüri üyeliği yaptı. Nazım Hikmet'i Yunus Emre'yi Mevlana'yı ve Süleymaniye'nin kubbesini de bildi sevdi. İstanbul’a çok gelip gittiniz ....diye sorar Berger'e Yücel Göktürk “İstanbul’dan Gelen Telefon” adlı kitabında, Berger yanıtlar: “Çok değil yedi sekiz kere.Benim için ziyadesiyle önemli bir yerdir,pusulalarımdan biridir”,diye yanıtlar. John Berger 2 Ocak 2017 de öldü. Aradan 1 yıl geçti , bir çok insan için pusula olmaya devam ediyor.                      
Editör: TE Bilisim