Yerel seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte belediye başkanlığı seçimlerinin dışında hareketliliğin yaşandığı bir diğer alan ise mahalle muhtarlığı seçimleri oluyor. Bürokrasinin en alt kademesi konumunda bulunan mahalle muhtarlığı, muhtarların Erdoğan tarafından Cumhurbaşkanlığı Saray’ına davet edilmesi ile birlikte, bir anda en çok konuşulan, tartışılan ve üzerinde yazılar yazılan konu olma özelliğini kazandı. Bu konunun tarihsel değeri ise, muhataplığından ve devletin köy gibi en küçük yerleşim biriminde muhtara yüklediği resmi misyondan geliyor. Kendisi bu kadar önemli olan bir kurumun seçimleri de elbette ki önemli olur. Birincil ilişkilerin hakim olduğu köylerde yapılan muhtarlık seçimlerine ve bu seçimler sırasında yaşanan tartışmalar sonucunda öldürülen insanlara bakılarak muhtarlığa atfedilen değerin önemi, kötü bir örnek üzerinden olsa da rahatlıkla anlaşılabiliyor. Fakat son bir kaç yıldır derinleşerek politikleşen bir muhtarlık kurumundan bahsedebiliriz. Belki de bu kurum hep politikti fakat görünür değildi. Ama bir kaç ay önce çıkarılan KHK ile görevinden alınan 250 muhtar hadisesini göz önüne aldığımızda, kurumun nasıl da politikleştiğini görmüş oluyoruz. Keza aynı örneği muhtarların pasivize edilerek mahallenin gözcüsü(muhbiri) konumuna getirilmesinde de fark edebiliyoruz. Hem yerel bir gazete olarak hem de muhtarların bir yerel gazete için en önemli haber kaynağı olduğunu düşünerek muhtarlarla görüşme serisini başlatmış bulunuyoruz. Görüşme serisine karar verdikten sonra Çankaya İlçesi Mahalle Muhtarları listesini önüme koyarak muhtarları tek tek aramaya başladım. Aradığım telefonların çoğuna cevap verilmedi. Cevap verenlerin yüzde 99’u da ‘konuşmak istemiyoruz’ dedi. Neyse ki yüzde biri ile görüşme imkanımız oldu. Aslında serinin ilk görüşmesini kadın bir muhtara ayırmak istiyordum. Aradığım kadın muhtarlara ulaşamadım. Ulaşabildiğim iki kadın muhtar ise görüşme talebimi kibar bir şekilde reddettiler. Kadınların her gün şiddet gördüğü, öldürüldüğü, kadın temsil oranının düşük olduğu ataerkil bir toplumda bürokrasinin en alt kademesinde bulunan bir kadın muhtar ile görüşmenin faydalı olabileceğini düşünmüştüm. Ne yazık ki telefona çıkan kadın muhtarlar bendeki hissiyata cevap olamadılar. Aslında, alanda küçük bir esnaftan dahi demeç almanın çok zor olduğu bir havada, muhtarların konuşmak istememesini anlayabiliyorum. Sonunu düşünen bir kitleden bahsediyorum. Sonunu düşündükçe, sorunlarını dile getirmekten ve demeç vermekten kaçınan bir kitle gerçeği var ortada.  Bu kitle gerçeğini en iyi bilen ise biz gazeteciler oluyoruz. Bu kitle gerçeğine rağmen alanda haber üretmeye ve haber yazmaya çalışıyoruz. Görüşme serimizin ilk durağı İncesu Mahallesi oldu. Telefonuma cevap veren Muhtar İshak Uzun sizleri Muhtarlığa bekliyorum dedi. Telefon görüşmesinden yaklaşık 20 dakika sonra muhtarlığa giderek görüşmeye başladık. Görüşme başlamadan önce İshak Uzun ile bir sohbetimiz oldu. Kendisi 1980’lerdebenim de mezun olduğum Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde (O dönem Basın Yayın Yüksekokulu olarak geçiyordu) matbaa ve baskı kısmında çalışmış. Uzun’un röportaj sırasında sarf ettiği cümleler bütün muhtarların kulağına küpe olacak niteliktedir. Kısaca özetlemek gerekirse Uzun, ‘Muhtar siyasetçi değildir. Bizim siyasetçiler gibi hareket etme lüksümüz olamaz’ diyor. Muhtar denildiğinde akla gelen ilk şey; hizmettir. Muhtar demek hizmet demek, aracı demek, mahallenin ve köyün sorunlarının halledilmesi için ilgili kurumlarla görüşen, bunları takip eden ve çözüme kavuşturulması için baskı yapan demekti. Fakat son dönemlerde her geçen gün politikleşen bir muhtarlık kurumundan bahsediyoruz. Bu şekilde işleyen bir kurumun, toplumun algısında var olan muhtarlık tanımını da yavaş yavaş kaybetmiş olduğunu söyleyebiliriz.
Editör: TE Bilisim