Bir şeyi yapmayı zihninde tasarlama, önceden isteyip düşünme, kendi kendine karar verme, kişinin içindeki bir amaca yönelme istek ve düşüncesini niyet diye tanımlıyoruz. Bu ise çoğu zaman iyi niyet, kötü niyet, niyet etmek gibi şekillerde e öne çıkıyor. Gerçek olan kısmı ise ne niyet ediyorsak onunla karşılaşıyor olmamız. 

Bunun üzerine ben de sizinler şu anekdotu paylaşmak istiyorum:

“Genç adam antika merakıyla Anadolu’nun en ücra köşelerini dolaşıyor ve gözüne kestirdiği malları yok pahasına satın alarak yolunu buluyordu. Kış kıyamet demeden sürdürdüğü seyahatler sırasında başına gelmeyen kalmamış gibiydi. Fakat bu seferki hepsinden farklı görünüyordu. Yolları kapatan kar yüzünden arabasını terk etmiş ve yoğun tipi altında donmak üzereyken, bir ihtiyar tarafından bulunup onun kulübesine davet edilmişti. Yaşlı adam antikacının yürümesine yardım ederken: “Günlerdir hasta olduğumdan odun kesmek için ilk defa dışarıya çıktım. Meğer seni bulmak için iyileşmişim.” dedi.
Diz boyuna varan karla boğuşup kulübeye geldiklerinde, antikacının göre göre donuklaşan gözleri fal taşı gibi açıldı. Odanın orta yerindeki kuzinenin etrafını saran üç-dört iskemle, onun şimdiye kadar gördüğü en güzel antikalar olmalıydı. Saatlerdir kar içinde kalan vücudu bir anda ısınmış, buzları bir türlü çözülmeyen patlıcan moru suratını ateşler kaplamıştı. Yaşlı adam, misafiri yatırmak için acele ediyordu. Ona birkaç lokma ikram edip sedirdeki yatağını hazırlarken: “Bugün soba yakamadım, evladım, ama bu yorganlar seni ısıtacaktır,” dedi. Ev sahibi yıllar önce vefat eden eşiyle paylaştıkları odaya geçerken, antikacı da tiftikten örülmüş olan battaniyelerin arasına gömüldü. Ancak bütün yorgunluğuna rağmen bir türlü uyuyamıyordu.
Ertesi gün gitmeden önce ne yapıp edip o iskemleleri almalı, bunun için de iyi bir senaryo uydurmalıydı. Mesela hayatını kurtarmasına karşılık ihtiyara birkaç koltuk satın alabilir ve eskimiş olduğu bahanesiyle dışarı çıkarttığı iskemleleri, çaktırmadan minibüsün arkasına atabilirdi. Hatta onları kaptığı gibi kaçmak bile mümkündü. Yürümeye dahi mecali olmayan ihtiyar, sanki onun peşinden koşabilecek miydi? Genç adam kafasındaki fikirleri olgunlaştırmaya çalışırken rüzgârın uğultusuyla da dalıp gitmişti. Sabahleyin gözlerini açtığı gibi odadaki sandalyelerin gözden kaybolduğunu fark etti.
“İhtiyar kurt herhalde planımı fark etti. Belki de rüyada sayıkladım da söylediklerimi duyup onları sakladı,” diye düşündü. Kahvaltıda sakin görünmeye çalışarak yaşlı adama seslendi: “İliğim, kemiğim ısınmış, çorbanız da harika olmuş; âmâ akşamki iskemleleri göremiyorum,” dedi. Yaşlı adam odanın köşesine yığdığı iskemle parçalarından sonuncusunu da sobaya atarken: “İskemle dediğin, dünyanın malı be, evladım! Biz misafirimizi üşütür müyüz?” dedi.’’

Editör: TE Bilisim