Değerli Okurlarım; Bugünkü yazımda; Kuva-i Milliye Kentçiliğini günümüz yerel siyaseti çerçevesinde değerlendireceğim. Öncelikle Kuva-i Milliye Kültürünü kısaca hatırlatmak isterim; Bildiğiniz gibi 1. Dünya Savaşı Osmanlı İmparatorluğu”nun sonunu getirmişti. Tüm vatan ya işgal ya da işgal tehdidi altındaydı. Türk ve Kürt halkının BAĞIMSIZLIK AŞKINI iyi bilen Emperyalistler, Doğu Anadolu Bölgemizde bir “KÜRDİSTAN” devleti kurdurarak bu aşkı yok etmeye çalışıyorlardı. Ama O emperyalistler bu aşkın binlerce yıllık bir KARDEŞLİKTEN geldiğini fark edememişlerdi. Onun için Mustafa Kemal önderliğinde Erzurum Kongresinde bir araya gelen kardeşler “VATAN BİR BÜTÜNDÜR BÖLÜNEMEZ” demişlerdi. Ardından toplanan Sivas Kongresinde de MANDACILIK (başka bir ülkenin himayesine girmek) ret edilmiş ve kurtuluşun tek yolunun "TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE" modeli olduğu kabul edilmişti. Bu model çerçevesinde Anadolu"nun iki kahraman halkı destan yazarak Türkiye Cumhuriyetini kurarak dünya tarihinin kaydettiği birçok rekora imza attılar. 2. Dünya Savaşı sonundaki şartlar İsmet İNÖNÜ'yü batı yanlısı bir ittifaka zorlamıştı. O ittifak aslında süre kazanmaya yönelik bir diplomatik taktikti. Ama Menderes hükümetleri İnönü’nün taktiğini anlayamamış, ülkeyi ABD Gladyorsunun merkezi haline getirmişlerdi. Çok kısa sonra da bu yanlışlarını fark ederek yüzlerini SSCB'ye çevirerek "katran-zift" hatasını yapmışlardı. 1970"lerin başında Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan gibi Türkiye'nin kahraman gençleri "NE ABD NE RUSYA TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE" sloganıyla çıkış yapmışlardı. BÖL YÖNET taktiğini tarih boyunca çok etkin kullanan Emperyalist batı devrimci gençlik hareketinin karşısına, Anadolu'nun başka bir gençlik hareketi olan ve yurt sevgilerinden asla kuşkum olmayan ÜLKÜCÜ gençliği çıkarıp adeta kardeş savaşı başlatmışlardı. Neticede Mustafa Kemal'in ŞANLI ordusuna kuklaları K. Evren vasıtasıyla darbe yaptırmışlardı. K. Evren'in takip eden T. Özal da ülkemizde "liberal ekonomi" uygulamalarını başlatarak ülkemizi emperyalizmin kopamaz parçası haline getirmişti. Arkasından gelen Çiller vasıtasıyla da ülke cumhuriyetin yarattığı ERDEMLİ TOPLUM anlayışından uzaklaştırılmış, iktidarlar UYUŞTURUCU VE SİLAH BARONLARININ merkezi haline dönüştürülmüştü. Bu süreç SUSURLUK'ta kamyona çarpmıştı. Durumu fark eden halk "MİLLİ VE İSLAMİ" söylemleri olan N. Erbakan'da ümit aramışsa da General Çevikbir öncülüğündeki gladyocu kesim, Müslüm Gündüz gibi din şaklabanları ve Refah Partisi içindeki FETULLAHÇI kesimlerle el ele vererek halkın bu ümidini de boşa çıkarmışlardı. Toplumun çaresizliğini fark eden KARADAYI VE KIVRIKOĞLU gibi TSK içindeki KUVA-İ MİLLİYECİLER, ordumuz ve MİT içindeki gladyo unsurlarını temizleme harekâtını başlatarak TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE yolunda önemli mesafeler kaydetmişlerdi. Tam O sırada FETULLAH devreye sokuldu ve Ergenekon ve Balyoz süreçleri başlatıldı. Halkın ümit bağladığı iktidarlar da Fetullah'ın önünü açarak Kuva-i Milliyenin kahraman halkları arasındaki çatışmayı derinleştirdiler. “Çözüm” ya da “barış” süreçleri adına ULUS DEVLET anlayışı ÇADIR MAHKEMELERİNDE yok edildi. Ta ki dersane çatışmasında iktidar, mensupları daha önce "Fetullah Gülen Hoca Efendi" dedikleri FETÖ’nün bir CİA kurumu olduğunu anlayıncaya kadar. 15 Temmuz’da sonra iktidar AVRASYACI modeli benimseyerek Rusya, İran ve Çin’e yöneldi, ki bunun da başka bir yanlış olduğu son Suriye ve Libya gelişmelerinde görüldü... Değerli Okurlarım; Yukarıda kısaca anlatmaya çalıştığım olaylar zinciri, TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE modelini getirmiştir. Bunun adı da Mustafa Kemal ATATÜRK’ün “YURTTA BARIŞ CİHANDA BARIŞ” vecizesine konu olan ulusal birlik ve üretim ekonomisini gerektiren politikalardır. CHP, bu modeli rehber edinerek, 31 Mart 2019 seçimlerinde önemli bir başarıya imza attı. Başta Sayın Mansur YAVAŞ olmak üzere birçok sağ ya da muhafazakar ismi aday gösterip, seçimi kazanmasını sağladı. Kuva-i Milliyenin TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE hedefine ulaşmasında bu belediye başkanlarımızın katkısının çok büyük olacağına inanıyorum. Bir noktanın altını çizerek belirtmek isterim ki CHP’nin geliştirdiği model, 31 Mart ile sınırlı değildi; bu model, etkisini önümüzdeki dönem boyunca da gösterecektir. Dolayısıyla merkezinde CHP’li seçmenin bulunduğu “demokrat, Atatürkçü, sol, milliyetçi, ulusalcı, muhafazakar ve Kürt” seçmenin işbirliğinin devam etmesi, belediye başkanlarımızın performansıyla doğru orantılı olacaktır. Şu andan itibaren asıl görev, belediye başkanlarına düşmektedir. Sayın belediye başkanlarımızın kendilerini seçen kesimlerle işlerinin bittiği gibi bir yanılgıya düşmeyecekleri; tam tersine tıpkı Sayın Mansur Yavaş’ın zaman zaman toplantılarında dile getirdiği gibi destek veren kesimleri genişleterek, geleceğe taşıyacakları kanaati taşıyorum. Umudumuz ve beklentimiz bu yöndedir. Sevgiyle kalın...

Editör: TE Bilisim