Bir kimse bir kimsenin hakkını yer, malını çalar, hırsızlık yapar ise büyük vebali olan kul hakkını işlemiş olur. Kul hakkı pek çok sebebe bağlı olarak işlenebilir. Dolayısıyla bir kişinin istenmediği bir şey yapması, onu alay etmek, küçük düşürmek, başkasının yanında aşağılamak, rencide etmekte bir kul hakkıdır. Kul hakkı dinin en ince meselesidir fakat bilerek ve isteyerek göz ardı edilir. Kul hakkı çok ince bir çizgidir ve çok detaycı olmayı gerektirir fakat müminler ne hikmetse pek bakmazlar. Çünkü sürekli güncel hayatın içinde aktif bir meseledir. Mesela adam kayırarak işe alma. Yapan sebep olan işe giren herkes kul hakkına bulaşmış demektir. Sorsan önce inananlar derler ama dinde adı kul hakkıdır mümin hakkı denmemiştir. Siz siz olun kul hakkını yemeyin ve hayatta dikkat edeceğiniz ilk şey kul hakkı olsun. Aşağıda okuyacağınız kul hakkı hikâyesi size haksızlık yapılmayacağının yolunu göstersin. Eski Endülüs Hükümdarlarından biri fakir bir kadının arsasına yeni bir saray yapılmasını emretti. Arsa hükümdarın sarayına alındı ve hükümdar arsanın bedelini de ödemiyordu. Müşkül durumda kalan kadın, çareyi, hükümdarı, kadıya şikâyet etmekle buldu. Zamanın Şeyhü’l İslam’ı, kadını dinleyip haklı olduğuna hükmettikten sonra, hükümdara hiç bir şey söylemeden bir çuval ve bir de kazma kürek alıp kadının arsasından toprak doldurmaya başladı. Padişah sarayından Şeyhü’l İslâm’ı seyrediyor kendi kendine: Herhalde Şeyhü’l İslam aklını oynatmış olsa gerek, diyordu. Şeyhü’l İslam çuvala bir miktar toprak doldurdu ve sırtına alıp götürmek istedi. Fakat ihtiyar olduğundan ve toprak da ağır olduğundan kaldıramamıştı. Biraz daha toprak koyup çuvalı ağzına kadar doldurdu. Tekrar kaldırmak istediğinde tabi ki, kaldıramaz! Şeyhü’l İslam’ın bu acayip halini seyreden hükümdar daha fazla sabredemeyip huzuruna çağırdı ve: Hocam, sen bu zayıf halinle bu çuvalı nasıl kaldıracaksın? Bir de çuvalı boşaltacağına habire dolduruyorsun. Bunu kaldıramayacağını nasıl düşünemiyorsun? diye sordu. Şeyhü’l İslam’ın istediği olmuştu: Peki Sultanım, siz benim omuzlarımın o çuvalı’ kaldıramayacağını biliyorsunuz da yarın huzur-u İlâhîde o arsayı kaldıracak güce sahip olamayacağınızı niye düşünemiyorsunuz? Sizin omuzunuz benim omuzlarımdan çok mu kuvvetli? diye konuşmaya başlayınca hükümdar hata ettiğini, hocanın kendisini ikaz için böyle yaptığını anladı ve kadının arsasını gasp etmekten vazgeçti.