Kar başladı. Havaların ısınmasıyla başımızdaki Corona belası gider diye düşünürken “tatil, tatil” sesleri ortalarda duyulmuyor. Birkaç dün önce ‘tatil olsa da evde kalsak’ diyenler şimdi pencerelerde boş sokakları izliyor sessizce. Anons geçerken ekranlardaki sunucular ‘kriz masası’nın başında birinin oturduğu gerçek bir masa olduğunu sanırdım eskiden. Kriz masası oluşturmak o işin mükemmelen olmasa da hızlı bir şekilde alınacak tedbirleri uygulamak için kuruluyor. Son bela karşımıza çıkınca hızlı davrandık aslında. Salgın hastalıklarının dünyanın herhangi bir bölgesinde çıkması o bölgenin daima lanetli, pis ya da kötü bir yer yapmaz. Bu sonuçta bir virüsün, bakterinin yol açtığı hastalık. İnsanların dolaylı olarak bu hastalığa zemin hazırladığı da kaçınılmaz bir gerçek. Önemli olan sağlığımızı nasıl koruyacağımız. Bilim ve bilim insanlarına verilen önem tarih boyunca insanlık için ışık kaynağı oldu. Sadece bir örnek; Cennet Krallığı filminde izlemişsinizdir, Kudüs üzerine yürüyen efsane komutan Selahattin Eyyübi, rakibi IV. Boudin ya da Baldwin’in cüzzamlı halini görünce “sana kendi doktorlarımı göndereceğim” demesi hurafe ile bilimin de alanda savaş halinde olduğunu gösteriyor. Günümüze dönelim. Almanya ve Güney Kore’de vaka sayısı on binlerin üstünde ancak ölüm oranı çok düşük. Bazıları şakayla karışık ‘Almanya coronayı yenince biz de yenmiş sayılacak mıyız? diye, bir bakıma hiç komik değil bir bakıma şu günlerde ihtiyacımız olan nükteler, karar sizin. Vaka sayımız bu yazının yazıldığında 198 idi. Artması kaçınılmaz. Kriz masasını Avrupa devletlerine göre erken kurduk, iyi de ettik. Eksikleri, yanlışları olabilir. Ama hızlı bir şekilde toplumun bir araya geldiği yerleri kapattık. Virüsün hızı bizim hızımıza yetişmezse işler kolay. Ülke olarak savaş veriyoruz, toplumsal dayanışma örneklerinin görülmesi savaştan sonra ortaya çıkacak. Bahar daha güneşli, yeşil ve mavi olsun diyelim.  
Editör: TE Bilisim