Özel Haber: Türkan Çatal Yıldız

İklim değişikliğinin tüm insanlığın ortak problemi olduğuna vurgu yapan Çukurçayır, “Mutlaka ortak bir eylem ile iklim değişikliğinin önce azaltılması sonra da durdurulması gerekiyor. İklim değişikliği bir çevre problemi değildir. Bir yaşam problemidir. Dünya Meteoroloji Teşkilatına göre kritik noktayı çoktan geçtik” dedi. 

İklim değişikliğinin dünyayı ve Türkiye’yi nasıl etkilediği, yaz sıcaklıklarının mevsim normallerinin üzerinde seyretmesinin nedenlerini ve Eyyam-ı bahur sıcaklıklarını Meteoroloji Mühendisleri Odası Başkanı Fırat Çukurçayır ile konuştuk. İklim değişikliğinin ülkemizin en temel sorunlarından birisi olduğuna dikkat çeken Çukurçayır, “Sıcaklık artışları en başta enerji kullanımını arttıracak, kuraklık başta olmak üzere salgın hastalıklar ve güvenli  gıda ve temiz suya erişimi risk edecek, yağışların zamansal ve alansal değişimleri başta ürün rekoltelerinde azalmaya, taşkın ve seller olmak üzere can ve mal kayıplarına yol açacak, her geçen yıl sayısının artması ile hem ekonomik kayıplara hem de can kayıplarına yol açacaktır.” dedi. 

Öncelikle iklim değişikliğinin Türkiye’yi ne boyutta etkilediğinden bahsedebilir misiniz?

İklim değişikliği sadece ülkemizi değil, tüm dünyayı derinden etkileyen bir sorundur. Ülkemiz özelinde İklim değişikliğinin klasik göstergelerinden hareket edersek;

Sıcaklık: Dünyanın en sıcak yirmi yılı maalesef yaşadığımız son yirmi yıldır. Bu nedenle ülkemizde bundan payını almıştır. Bundan sonrada almaya devam edecektir. Ülkemizde hemen her yıl birçok yerleşim yerinde yeni sıcaklık rekorları kaydedilmektedir. Sadece hava sıcaklıkları değil deniz suyu sıcaklıklarımızda yükselmeye devam etmektedir.

Yağış: Yağış açısından baktığımız zaman tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yağışın zamansal ve alansal bir değişim gösterdiğini söyleyebiliyoruz. Yıllık yağış miktarları aynı kalsa bile yağış dağılımlarının düzensiz olduğu gözlenmektedir. Bazen aylık olarak düşmesi gereken yağış miktarının birkaç saat içinde yağabilmesi gibi…

Meteorolojik Karakterli Doğal afetler : İklim değişikliğinin en önemli göstergelerinden birisi de meteorolojik karakterli doğal afetlerin sayısındaki artıştır. Maalesef ülkemizde meydana gelen meteorolojik karakterli doğal afetlerin sayısı her geçen yıl bir önceki yıla göre artmaktadır.

Kısaca toparlarsak; yaşadığımız gezegenimizin en önemli sorunu olan İklim değişikliği toplum olarak henüz yeterince farkında olmasak da ülkemizin de en temel sorunlarından birisidir. Sıcaklık artışları en başta enerji kullanımını arttıracak, kuraklık başta olmak üzere salgın hastalıklar ve güvenli gıda ve temiz suya erişimi risk edecek, yağışların zamansal ve alansal değişimleri başta ürün rekoltelerinde azalmaya, taşkın ve seller olmak üzere can ve mal kayıplarına yol açacak, her geçen yıl sayısının artması ile hem ekonomik kayıplara hem de can kayıplarına yol açacaktır. Tüm iklim senaryoları bize iyi bir geleceğe doğru gitmediğimizi söylemektedir.

TÜM İNSANLIĞIN ORTAK PROBLEMİ”

İklim değişikliği konusunda yıllardır uzmanların ve çevre örgütlerinin işaret ettiği, uyardığı noktaya geldik mi?

Ülkemizde biraz farklı da olsa tüm dünyada iklim ile ilgili tüm faaliyetler Birleşmiş Milletlerin “Hava-Su- İklim” konusunda uzman kuruluşu olan Dünya Meteoroloji Teşkilatının şemsiyesi altında gerçekleştirilir. Dünya Meteoroloji Teşkilatının ülkemiz adına üyesi ise Meteoroloji Genel Müdürlüğüdür. 

Hem Dünya Meteoroloji Teşkilatı Genel Sekreteri hem de Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri son yıllarda sürekli olarak üzerinde yaşadığımız gezegenimizin her geçen gün daha yaşanamaz bir geleceğe gittiğini ve bunun mutlaka tersine çevrilmesi gerektiğini söylemektedir. Tüm insanlığın ortak problemi olması nedeniyle mutlaka ortak bir eylem ile iklim değişikliğinin önce azaltılması sonra da durdurulması gerektiğini ifade etmektedir. İklim değişikliği bir çevre problemi değildir. Bir yaşam problemidir. Dünya Meteoroloji Teşkilatına göre kritik noktayı çoktan geçtik.

Bundan sonrası için neler yapılabilir, ne gibi önlemler alınabilir?

Dünyamız var olduğundan beri iki temel sigorta sisteminin üzerine kurulmuştur. Karasal Ekosistemler ve Deniz Ekosistemleri. İnsanoğlunun tüm emisyonları ve atıkları bu iki sigorta sisteminin sağlıklı işlemesinden dolayı sürekli absorbe edilerek dünyamız bu güne kadar gelebilmiştir. Havaya bıraktığımız karbon dioksit emisyonlarının çok büyük bir kısmı okyanuslar tarafından absorbe edilir. Keza karasal ormanlarımızda hem emisyon emilimi hem de sıcaklık ve yağış dengelemesinde temel öneme sahiptir.

Bu açıklama ışığında öncelikle şunu söyleyebiliriz. Kara ve deniz ekosistemleri artık dünyanın bu emisyon yükünü kaldıramaz hale gelmiştir. Diğer bir ifade ile sigortalara binen yük artmıştır. Sigortaların devre dışı kalmaması için yük azatlımı yapılmalıdır.

BM ve WMO ( Dünya Meteoroloji Teşkilatı) öncelikle bu yükü azaltacak tek uluslar arası anlaşma olan Paris anlaşmasının hayata geçmesi için çalışmaktadır. Yani emisyonların azatlımı, kömür kullanımının sonlandırılması ve sıcaklık artışının sanayi devrimi öncesine göre küresel ölçekte 1.5 derece ile sınırlandırılması. Fakat artan nüfus, enerjiye olan talep artışı bunun kolay olmadığını ortaya koymaktadır. Sadece Ukrayna- Rusya savaşı bile kömür kullanımın devam edeceğini göstermektedir. Bu durumda emisyon azatlımı da hayal olarak kalacaktır. Emisyonlar azaltılmadığı takdirde sıcaklık artışı devam edecek ve bir dizi olumsuzlukları ile geleceğe taşımaya devam edeceğiz.

“İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İÇİN HEMEN ORTAK PLAN”

Küresel anlamda bundan sonrası için bizi neler bekliyor?

Küresel olarak baktığımızda yine Dünya Meteoroloji Teşkilatının bir makalesinden hareket ederek şunu söyleyebiliriz. Üzerinde yaşadığımız gezegenimiz, dünyamız maalesef S.O.S veriyor. Bu şekilde hem deniz hem kara ekosistemlerini tahrip etmeye devam edersek gelecek bizim için bu günden daha kötü olacak.  Artık dünya üzerinde yaşayan her birey bilmeli ki Amazon Yağmur Ormanlarında kesilen bir ağacın bile insanlığa iklim değişikliği ile yansıyacak olumsuz dönüşü olacak. Her birey bilmeli ki yanan orman alanları sadece yeşil alanların daralması demek değil aynı zamanda absorbe edilemeyen sera gazları nedeniyle daha sıcak daha yaşanamaz bir gelecek demek. Her birey bilmeli ki dünyanın herhangi bir ülkesinde yaşanan kuraklık sadece o ülkenin problemi değil kendisini de ekonomik olarak etkileneceği bir olay demek. İki ülke arasındaki savaşın sadece onları değil üretim ve tüketim dengesi içinde kendi savaşı olduğunu da bilmesi demek. Rusya’nın doğal gazı kesmesinin sadece Rusya’nın değil aradaki enerji kaybını kapatmak için tekrar fosil yakıtlara dönülecek olması nedeniyle artacak emisyonlar nedeniyle tüm insanlığın sorunu demek. Bu nedenle BM ve WMO’nun dediği gibi İklim Değişikliğine karşı ortak eylem hem de hemen. Çünkü yarın böyle bir şansımız olmayabilir.

Sosyal medya hesabınızda “Kriz kelimesini kullananlar, İklim “Krizi”nden nasıl çıkacaksınız merak ediyorum.” İfadelerini kullandınız. Tam olarak ne demek istiyorsunuz? Kriz yerine ne diyebiliriz peki?

TMMOB Meteoroloji Mühendisleri Odası olarak bizim referans aldığımız kurum Dünya Meteoroloji Teşkilatıdır. Dünya Meteoroloji Teşkilatı ise hiç “ İklim Krizi “ kelimesini kullanmamıştır. Her defasında  “İklim Değişikliği” kelimelerini kullanmaktadır. Doğru olan da budur. 

Kriz adından anlaşılacağı gibi “anlık” bir durumdur. Sinir krizi geçirirsiniz bir iki sakinleştirici ilaç alırsınız normale dönersiniz. Öfke krizi yaşarsınız birileri sorun hallolur, sen büyüksün, sen ağasın sen paşasın der sakinleşirsiniz. Ekonomik kriz yaşarsınız yakınlarınızdan, büyüklerinizden ya da kurum ve kuruluşlardan destek alırsınız düze çıkarsınız. Tüm kriz koşullarında kriz öncesine veya ondan daha iyi koşullara dönebilmek mümkündür. Ama İklim Değişikliği ise “anlık” bir olay değildir. Bu nedenle bir kriz değildir. Sürekli olumsuzluğa doğru giden bir değişimdir. Başlangıç koşullarına dönebilmeniz ise neredeyse imkansız derecesindedir. Evliya Çelebi seyahatnamesinde “Erzincan’dan yola çıkan bir sincap hiç ayakları yere değmeden taa Üsküdar’a kadar giderdi “ dediği bir Anadolu’ya dönebilmek mümkün mü? Ya da Yıldırım Beyazıt ile Timur’un Ankara savaşında fillerini sakladıkları ormanlara tekrar sahip olabilmek mümkün mü? Yakın tarihimizde Ulu önder Gazi Mustafa Kemal’in Kurtuluş savaşı sırasında Ankara’da Genel Kurmay Karargahı olarak kullandığı şu andaki MGM binasını anlatırken “… civardaki bağlardan sabaha kadar silah sesleri geldi. “ dediği Kalaba bölgesinde o bağlardan hiç eser kalmamış iken tekrar öyle bir ortam yaratabilmek mümkün mü?  

Kriz kelimesini kullanan kişiler; “olayın çözümsüz olmasından ve aciliyetine vurgu yapmak istedikleri” için bu kelimeyi kullandıklarını söylemekteler. Bu ise bizim katıldığımız bir ifade değil. Evet, İklim Değişikliği ile mücadele çözümsüz derecesinde zor bir mücadeledir. Acil ortak eylem gerektirmektedir. Ama yine de adı İklim Değişikliğidir.   

Eyyamı Bahur sıcaklıkları ne demek? Mevsim normallerinin üzerinde seyreden sıcaklıklar için iklim değişikliğinin bir sonucu diyebilir miyiz?

Eyyam-ı Bahur; yaz mevsiminin en sıcak ve boğucu günlerine verilen Arapça kökenli bir isim. Genelde Temmuz sonları ile Ağustos ayının ilk yarısında yaşadığımız sıcak günleri tanımlamak için kullanılmaktadır.  

Aslında yaklaşık 40 yıllık bir meslek geçmişim olmasına rağmen bu tabiri son yıllarda duyduğumu belirtmeliyim. Meteorolojik açıdan; bir meteorolojik olayın oluşmasında fiziksel koşullar, dinamik ve termodinamik yapıları mühendislik açısından önemlidir. Saatli maarif takviminde bir nevi gözlemlere dayanan istatiksel bilgiler çeşitli adlarla ( Kırlangıç Fırtınası, kocakarı soğukları, pastırma yazı …vs ) verilirdi. Değişen iklim ile artık olayların tarihsel ve etkisel anlamda değişikliklere uğradığını söylemeliyim. Diğer bir ifade ile güncellenmiş modern saatli maarif takvimine ihtiyaç var.

Dünyamızın ortalama sıcaklığının artmaya devam etmesinin iklim değişikliği ile bağlantılı olduğu bilinmektedir. Ama her olayı da iklim değişikliğine bağlamak sorumluluklarımızdan ve hatalarımızdan sıyrılma noktası olmamalıdır. Afrika üzerinden gelen ve adına bu aylarda Eyyam-ı Bahur dedikleri sıcaklar uzun yıllardır aynı rotayı izlemektedir. Dolayısıyla bu sıcakların doğrudan iklim değişikliği ile ilgisi var demek doğru olmaz. 

Ankara’da yaşanan yüksek sıcaklıklara ilişkin bir şeyler diyebilir misiniz? 

Bildiğiniz gibi Ankara İç Anadolu Bölgesinde yer alan bir şehrimiz. Her ne kadar büyük ölçekte tüm Türkiye Akdeniz ikliminin etkisinde olsa da daha küçük ölçekte İç Anadolu Bölgesi ve Ankara Karasal iklimin yaşandığı bir şehrimiz. Gece ve gündüz sıcaklık farklarının büyük olduğu bir iklim yaşadığımız için uzun zamandır geceleri daha düşük sıcaklıklar yaşarken gündüzleri de nispeten sıcak günler yaşadık. Ülkemizi bu mevsimde özellikle Afrika üzerinden gelen sıcak ve kuru hava etkiler. 

Eklemek istedikleriniz var mı?

İklim Değişikliği konusu tüm boyutları ile gezegenimizin bütününü ilgilendiren bir konu. Bu nedenle gelişmiş-gelişmekte olan tüm ülkeler aynı amaca aynı hedefe odaklanmak durumundadır. Kısa vadede bana denilen tüm ekolojik tahribatların uzun vadede önümüze getireceği tahribat inanılmaz boyutta olacaktır. Karasal Ekosistemlerin temeli olan ormanlarımız ise konu iklim değişikliği olduğunda insanlığın ortak malıdır. Bu nedenle ortak olarak korunmalı ve geliştirilmelidir. Hiçbir sebep orman alanlarının korunmasından daha değerli olamaz. Deniz ekosistemleri dünyada atmosfere salınan emisyonların en büyük yutak alanıdır. Bu sigortanın daha uzun yıllar görev yapabilmesi bunun korunmasına bağlıdır. 

İklim değişikliği ve buna bağlı olarak meydana gelen olaylar iyi bir yolda olmadığımızı açıkça ortaya koymaktadır. Özellikle temiz su kaynaklarına güvenli erişim her geçen yıl tüm ülkeler için ciddi bir problem olmaktadır. Aynı şekilde yağış azlığına bağlı olarak artan kuraklık nedeniyle tüm dünyada güvenli gıdaya erişim de her geçen yıl daha da zorlaşacaktır.

Editör: TE Bilisim