Son bir yıldır çalışmalarını ivedilikle takip ettiğim Umut Vakfı’nın birkaç gün önce kamuoyu ile paylaştığı Türkiye’nin 2017 Silahlı Şiddet Raporu’nu satır satır okudum. Okuduğum her satırın bende büyük endişeler uyandırdığı raporda yer alan verilere bakıldığında ise, ülke olarak hiç de iç açıcı bir tablo ile karşı karşıya olmadığımız çıkıyor ortaya. Bu çarpıcı verileri kamuoyu ile paylaşan Umut Vakfı’na teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Gazeteci olarak bireysel silahlanma konusunda bilgi almak için birçok yeri aradım fakat hiçbir yerden bilgi alamadığım için bu raporun önemini daha iyi anlıyorum. Bu yılki raporu bir önceki yılın raporu ile karşılaştırdığımızda bireysel silahlı şiddet olaylarında %28 artış olduğunu görebiliyorsunuz. Yanlış duymadınız yüzde 28’lik bir artıştan bahsediyorum. Çıkarılan ruhsat yasası ile bireysel silahlanma kolaylaştırıldı. Birini öldürdüğünüzde ruhsatınıza el konuluyor ve el konulan ruhsatınızı hiçbir şey olmamış gibi birkaç yıl sonra geri alabiliyorsunuz. Bireysel silahlanmanın bu kadar kolay olduğu bir ülkede silahlı şiddet olaylarının artması gayet doğal bir durum değil mi? Dönüp bir kendimize sormamız gerekir. Neden silah alma gereği duyuyoruz? Eskiden düşmanı olan silah alıyordu (bu durumu da onaylamıyorum), şimdi ise düşmanı olan olmayan herkes silah almaya kalkışıyor. Silah sektörü en çok kazanç sağlanan sektör haline gelmiş durumda. Yoksa ‘silah ticareti’ denilen kavram nasıl çıktı ortaya. Toplum olarak sakin bir toplum olduğumuz da söylenilmez. Oldukça agresif bir toplum olduğumuz kesin. Ya da agresif bir toplum haline getirildik. Taksilerin bagajlarında, dolmuşların içerisinde ‘Haydar’ (Beysbol sopası) ile dolaşan bir toplumuz. En ufak bir tartışmada karşımızdakinin kafasını, kolunu, bacağını ‘haydar’ ile kırıyoruz. Yoksa siz, trafikte tartıştığı kişiyi komaya sokan taksici dolmuşçu haberleri ile karşılaşmadınız mı daha? Bireysel silahlanmanın kolay olduğu, silahlı şiddet olaylarının yüzde 28 arttığı bir ülkede, araba ve taksi bagajlarında ‘haydar’ yerine pompalı tüfek taşıyacağımız günler yakın demektir. Gerçi yakın dediğime bakmayın bagajında pompalı tüfek taşıyan on binlerce vatandaştan bahsedebiliriz. Antalya’da eski sevgilisine dinamit bağlayıp patlatan erkeği hatırlayınca bir anda pompalı tüfeğin de hafif kaldığı düşüncesine kapıldım. Medyada yer alan bu şiddet olayları bize, var olan şiddetin sadece şekil değiştirerek daha vahşi bir hale geldiğini gösteriyor. Silahlanmanın bakkaldan ekmek almak kadar kolaylaştığı günümüzde, komşularımızdan bile korkar hale geldik. En ufak tartışmada silahına sarılacak bir komşuyu düşünsenize. Ülkedeki en ufak bir iç karışıklıkta silahlanan toplumun neler yapabileceğini ise hiç düşünmek bile istemiyorum. Onun için tekrar ediyorum; komşu komşunun külüne muhtaçtır, silahına değil. Silahla yaşanan şiddetin azaltılabilmesi için silah satın alımının zorlaştırılması ve bireysel silahlanmayı önleme konusunda gerekli yasal düzenlemelerin bir an önce yapılması gerekir. Bu şekilde ne biz, ne komşumuz, ne trafikte ilerleyen arkadaşımız, ne sokakta yürüyen kadın ne de geleceğimiz hiç birisi güven içerisinde değil. Güvenli yarınlar için bireysel silahlanmaya elbette ki hayır.

Editör: TE Bilisim