Heykel sanatı ile başımızın hoş olmadığı malumunuzBunun çeşitli sebepleri olduğu biliniyor. Başta dinsel olanlar malum, tasvir ve suret yasakları giderek put meseleleri, ikonoklazma  meselesi. İronik olan şu ki Anadolu da nereyi kazırsanız petrol yerine heykel v.b şeyler çıkıyor. Medya  heykellere yapılan saldırı ve vandalist haberler dolu, ki bir süre önce görevden alınan belediye başkanının ilk medyatik şovu bir heykel vasıtası ile sanatın içine tükürmek olmuştu. Heykel Arapça'dan dilimize geçmiş bir kelime olduğunu da not etmek gerekir. Muazzam yapı, bina, abide anıt anlamıyla. Heykel sanatı çoğunlukla ve geniş bir tanımlamayla üç boyutlu sanat yapıtlarının yaygın adıdır. Tarihsel açıdan, biçim sanatlarının en eskilerindendir. Her toplumda farklı amaç ve işlevlerle, heykel ya da heykelimsi biçimler görülmüştür.1999 'da Fas'ta 300.000 yıl ile 500.000 yılları arasında bir döneme ait olduğu düşünülen çok sayıda aletin yanı sıra buluntulardan biri de güdük kolları bacakları ile bir insan'sı figür .” Tan-tan venüsü ” adı verilen   6 cm  uzunluğundaki bu figür, günümüzdeki anlamıyla bir sanat eseri değildir elbette  ama keşfedilen  (şimdilik) en eski yontu olarak kabul edilir. Heykelin insanlıkla bu varoluşsal ilişkisi üzerine düşünmek gerekir. Antropoloji, Arkeoloji ve Sanat Tarihi bu meseleyle de ilgili ama Anadolu sakinleri olarak bu meseleye farklı bakmamız için bir Fransız ya da bir İngiliz'e göre daha çok gerekçemiz var. Çünkü millattan önce'ye tarihlenen onlarca heykel okulunun üzerinde yaşıyoruz. Manisa/Magnesia okulu, Aydın/Tralleis,Tralles okulu , Efes/Ephesus okulu , Afrodisyas /Aphrodisias okulu  Perge ve Myra -Bergama  okulu gibi  çoğaltmak mümkün. Bugün Gaziantep  Islahiye sınırları içerisinde yeralan Yesemek köyündeki bazalt taşocağı ve heykel atölyesi M.Ö. 2 bin ile M.Ö.8.yy arasında, çevresindeki yerleşim merkezleri için işler üreten ve bugünkü bulgular ışığında Yakındoğu'nun en büyük taşocağı ve heykel atölyesi olduğu anlaşılmıştır. Burada bazalt taşlara çalışılmış çeşitli kapı aslanları taslaklarına çok benzeyen ve işlenmesi bitirilmiş örneklere ta Amik ovasında bile rastlanmıştır. Bu sebeple Anadolu coğrafyasında bahse konu sanatın tarihçesi bu kadar eskiyken, bu vandalizmin  sebepleri anlaşılamadığı gibi ,“heykel” niyetiyle  yapılan kent ucubeleri  kentin meşhur şeyleri adına yapılan yapılması önerilen kaşar ve inegöl köfte heykelleri, dinozor, çay, çaydanlık, hatta baston (heykelleri!)-şeyleri  (örnekler maalesef çoğaltılabilir ) utanç verici şeylerdir. Bütün bu girizgahın sebebi bir zamanlar kentimiz de heykelin kamusal kullanımının müstesna ve çağdaş bir örneğini hatırlatmak ve onun sanatçısından bahsetmek. 1959-1965 yılları arasında mimari projesi Enver Tokay'a ait Emekli Sandığı'na gelir getirmesi amacıyla Kızılay meydanına 27 katlı Türkiye'nin ilk gökdelenlerinden biri olan Emek işhanı şimdiki adıyla Kahramanlar iş merkezi yapılır. Bu işhanının şimdi bir giyim mağazası olan ön cephesinin alnına altı aylık bir emeğin sonucunda 13 m uzunluğunda 5-6 m genişliğinde metal'den bir duvar heykeli yapılır. Bu müstesna iş sanatçısının “ Türkiye” adını verdiği ve o zamanlardan farkettiği  çevre sorunlarına, toprakların çoraklaşmasına ve erozyon ile kaybettiği verimli toprakları ifade ettiği bir çalışmadır, estetik olarak da çok başarılı bir iştir. 1974 yılında bu heykel bulunduğu yerden sökülür ve kayıplara karışır. Daha sonra yapılan araştırmalar da bu eserin 1988 yılına kadar bir depo da bekletildikten sonra hurda olarak satıldığı anlaşılacaktı. Bu sanatçımız Kuzgun Acar. 1928 yılında İstanbul’da doğdu.1949’da İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Amademisi’ne girdi. Rudolf Belling, Hadi Bara ve Zühtü Müridoğlu’nun öğrencisi oldu. 1953 yılında mezun oldu. 1961’de Paris Uluslararası Genç Sanatçılar Bienali’nin Heykel dalında birincilik ödülünü kazandı.Yazar ve Ressam Ferit Edgü bu ödülün hikayesini şöyle anlatır bir yazısında : ”1961’de, Paris Bienali’nin bilmem kaçıncı günü, bir Montparnesse gecesinde, Türk olduğumu ve sanatla kıyısından köşesinden ilgilendiğimi bilen büyük sanatçı Giacometti, yanıma yaklaşarak, “Bienalle’nin yontu ödülünü size verdik”dedi. İlkin hiçbir şey anlamadım. Benim, Bienal’de bir eserim yoktu. Sonra büyük usta, Akar ya da Aşar adında bir yontucu tanıyıp tanımadığımı sordu bana. (Fransızca, Kuzgun’un Acar’ını böyle söylüyordu.) O zaman anladım. Ödülü “paslı çivilere” mi verdiklerini sordum. Evet, dedi. Sonradan öğrendim ki, İtalyan asıllı Giacometti, onüç kişilik seçiciler kurulunun genel eğilimine (üyelerin büyük çoğunluğu, beş yapıtıyla Bienal’e katılan İtalyan Francesco Somaini adlı yontucuyu ödüllendirmek istiyorlarmış) karşı çıkmış ve büyük ödülün Kuzgun’a verilmesini sağlamış. Ertesi sabah ilk işim haberi Kuzgun’a telgrafla bildirmek oldu.” Bu ödül nedeniyle yabancılara verilen burstan yararlandı ve bir sene boyunca Paris’te yaptığı çalışmalar 1962'de Modern Sanatlar Müzesi’nde sergilendi. Aynı yıl 23. Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nde Heykel dalında birincilik ödülü aldı. İstanbul Manifaturacılar Çarşısı yapılırken mimarların (Doğan Tekeli, Sami Sisa, Metin Hepgüler), yapının dönemin plastik sanatlarından da örnekler taşıması için sanatçılarla çeşitli eskizler hazırlatmışlardır. Birçok sanatçıyla beraber Kuzgun Acar’ın 'Kuşlar' adlı işi seçilmiştir. Sanatçının “Kuşlar “adlı bu işi önceki yıl Sabancı müzesinin katkılarıyla restore edildikten sonra tekrar yerine yerleştirildi.1968’lerde Maden-İş, Denizkent Dinlenme ve Eğitim Sitesine “Yürüyen İşçiler” adlı eserini atık demir parçalarından, fabrika atıklarından yaptı. 1973 Yılında “Cumhuriyetin 50. Yılı” Kutlamaları çerçevesinde, İstanbul Gülhane Parkında metalden Soyut Kompozisyon heykeli yaptı. Bu eseri bir süre sonra kaldırıldı ve ortadan kayboldu. Mehmet Ulusoyla beraber sokak tiyatroları için masklar hazırladı. 1975’te Paris Özgürlük Tiyatrosu’nda sahnelenen Brech'tin ‘Kafkas Tebeşir Dairesi’ adlı oyunun mask ve kostümlerini yaptı.1975 yılında Antalya Belediyesi’nin organize ettiği “Antalya Sanat Şenliği” kapsamında İstanbul ve Antalya eski Belediye Başkanı Haşim İşcan’ın anısına, onun emeğini simgeleyen “El” heykelini yaptı. 1980 askerî darbesi ile kaldırılan heykel, daha sonra Antalya'lıların sahip çıkmasıyla bir parka yerleştirildi. Sanatçı para kazanmak için değişik işler yaptı. O zamana kadar, ticarî hâle geldiğini düşünerek uzak durduğu, “Atatürk Heykeli” konusunda yapılan iki teklifi, halkla bütünleşmiş bir Atatürk yapmayı düşünerek kabul etti.  Çalışmalarını sürdürdüğü bir arkadaşının atölyesinde, merdivenden düşerek geçirdiği beyin kanaması sonucu 1976 yılında 48 yaşında vefat etti. Bu büyük santçıyı saygıyla anıyorum.  

Editör: TE Bilisim