Ankara kale içi esnafı, birçok esnafın kepenk kapatmasına neden olan koronavirüsün etkilerini azaltmanın yollarını arıyor. Son bir yıl içerisinde özellikle pandemiden olumsuz etkilendiklerini belirten kale içi esnafı, turistler sayesinde iş yapabildiklerini söyledi. Her geçen gün turist sayısında bir azalma yaşandığına da dikkat çeken esnaf, virüsün etkilerini kırmak ve tarihi kalenin içini tanıtmak için Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne festival yapma çağrısında bulundu. 

Altındağ Belediyesi’nin ramazan ayı boyunca Hamamönü’nde festival düzenlediğini ve birçok insanın bu festivali ziyaret ettiğini hatırlatan kale içi esnafı, birçok atölyenin yer aldığı kale içinde de aynı festivalin tanıtıma ve esnafın bütçesine katkı sağlayacağına vurgu yaptı. Vatandaşlara kaleyi ziyaret etmeleri için çağrıda bulunan esnaflar şunları söyledi: “Kalemiz tertemiz, korkulacak bir şey yok. Bir gelen bir daha gitmek istemiyor. Belediye Ankara Kalesine ring koydu ulaşım sorunu da yok. Gençlik Parkı ve Ulus’tan bu ringler kalkıyor. Burası turistik yer olarak geçiyor ama Çukurambar ve Bahçeliden daha ucuz ürünler satıyoruz. Fiyatlarımız oralardan daha uygun. Burada oturduğumuzda ne ses, ne gürültü, ne kirlilik ne de apartmanlar var. Ayrı bir şehre, bir tatil yöresine gelmiş gibi oluyorsunuz.”

“MESLEĞİN SON TEMSİLCİSİ BİZİZ”

Faruk İsleyen: 1970’den beri yani yaklaşık 52 yıldır Ankara Kalesi içinde çalışıyorum. Burada bakır işlemeleri yapıyorum. Bu işi çocukluğundan beri yapıyorum. Dükkanımda şu an olan bütün bakırlar da bana ait. Ben herhangi bir sanat okulunu filan da okumadım. Çoraklıktan bu işte çalışarak bu işi öğrendim ve bugüne kadar gelmesini sağladım. 1970’den beri bakırcılıkla uğraşıyorum. Bizim gibi işleme mesleğinin en büyük sorunu çırağın yetişmemesidir. Çalıştıracak çırak bulamadığımız için doğal olarak bu mesleğin de son temsilcisi sayılıyoruz. Bizimle birlikte bu meslekte yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Bunun için bu mesleğin yaşatılması gerekir. Bunun içinde çalışmalar yürütülmesi lazım.

“MESLEĞİMİZ TEKNOLOJİNİN GELİŞMESİYLE ÖNEMİNİ KAYBETTİ”

Faruk İsleyen: Dükkanımda şu an eskiden beri yaptığım bir sürü pelke ve güğüm var. Pelkenin içinde ineklerin, koyunların ve keçilerin sütü kaynatılırdı. Şu an ise şark köşesinde bir süs eşyası olarak kullanılıyor. Bir odanın ya da bir işletmenin köşesine bırakılıyor süs eşyası olarak. Eskide biz bunu çok satıyorduk. Artık plastik kovalar filan çıktığı için satamıyoruz. Sattığımız olursa o da antika olarak satılıyor. Bir de güğüm var. Eskiden sobanın üzerine koyarak su ısıtırdık. Bu su ile yemek, çay ve banyo yapılırdı. Günümüzde şofben, ketıl, doğal gaz çıktığı için güğümün de bir anlamı kalmadı. O da pelke gibi antika oldu. Teknoloji geliştikçe bizim meslekte önemini kaybetti. Teknolojinin büyük bir etkisiyle bakırcılık önemini bir şekilde kaybetti.

“ALIŞVERİŞİMİZİN VE SATIŞIMIZIN ÇOĞUNU YABANCILARA YAPIYORUZ”

Faruk İsleyen: Devlet bu mesleği kalıcılaştırmak için bize bir şekilde destek veriyor. Yani mesleğin yaşatılması için bizi teşvik ediyor. Bu meslekle uğraşmaya devam edenlerden vergi almıyor. Sadece çırak bulamıyoruz. Teknoloji ile birlikte çocuklar televizyon, tablet ve telefon tamirleri ile uğraştığı için, bir de aileleri onları buraya göndermediği için çalıştıracak kimseyi bulamıyoruz. Çocuk çekici eline almak istemiyor. İşlerimiz iyiydi ama pandemi ile birlikte ciddi bir sıkıntı ile karşı karşıya kaldık. Kimse dışarıya çıkmadığı için, diğer meslekler gibi biz de iş yapamadık. Bizim işimizin çoğu yabancı turistler ile. Alışverişimizin ve satışımızın çoğunu yabancılara yapıyoruz. Bizden Türkler gelip alışveriş yapmıyor. Benim çıraklık zamanımda yani 1975’lerde Pete diye birisinin kamyonlarla dolu bakırı Almanya’ya götürdüğünü hatırlıyorum. Bizim dükkanımızda birçok şey satılıyor. Hepsi hediyelik eşyadır. Her türlü hediyelik eşya var. En çok satılan eşyamız bakır cezvedir. 20 liradan başlıyor 120 liraya kadar cezve var. Bir de el işi ürünlerimiz var. Benim eşim kendisi yapıyor ve burada satıyoruz. Herkesi buraya bekliyoruz.

“BİZİM ESAS MÜŞTERİLERİMİZ TURİSTLERDİR”

Murat Yurtsever: İnşaatçıyım, işletmeciyim. Kafe Taş Bebek ve Muratbey Konağı Otelini işletiyoruz. Kale içinde restorasyon yapıldı. Yapılmaya devam ediyor. Dükkanımız hep kapalıydı ve yeni açtık. Pandemi bizi ciddi derece de etkiledi. Daha yeni yeni açılmaya başladık. Şu ana kadar devletten doğru dürüst bir destek almadık. Aldığımız tek destek iki işçiye kısa çalışma ödeneği oldu. Taş Bebek Kafe’de mantı var, kahvaltı var, gözleme var ve yöresel yemekler yapıyoruz. Pandemiyi atlatabilirsek turistlerin gelişi ile birlikte iş yapacağımızı düşünüyoruz ama bu yıl da turist yok. Yavaş yavaş oturtmaya çalışıyoruz ama şu anki duruma baktığımızda tekrar kapanma ihtimali var. Bizim esas müşterimiz turistlerdir. 50 yıldır Ankara’da yaşayıp da Ankara Kalesine uğramayan var. Bunu aşmamız için bol bol reklam yapılması gerekir. Turizm Bakanlığı, Ankara Belediyesi, Kültür Koruma Daire Başkanlığı gibi kurumların bu reklam işini yapmaları gerekir. Bu kurumlar Ankara Kalesi festivalini de düzenleyebilirler. Her gelene bu taleplerimizi söylüyoruz ama ilgilenen yok. Altındağ Belediyesi, Ramazan ayında 30 günlük bir festival yapıyor ve akın akın insan geliyor. Ankara Kalesinde ise esnaf saat 7 olmadan kepenk kapatıp gidiyor. İnsan gelirse esnaf neden saat yedide kepenk kapatsın ki? İnsanların geleceğini bilsek biz de geç saatlere kadar açık kalırız. Elli yıl önce buralarda bir şeyler olmuş hala ona göre hareket ediyoruz. Bu güvenlik algısını da yine reklam işi ile atlatabiliriz. Bilboardlara, otobüslere reklam asılacak ki insanların kafasındaki algı kırılabilsin. Anadolu Müzesi gibi büyük bir müzeye gelen kişiler Ankara Kalesine korktuğu için gelemiyor. 

“SATIŞLARIMIZ ÇUKURAMBAR VE BAHÇELİDEN DAHA UCUZ”

Murat Yurtsever: Kalemiz tertemiz, korkulacak bir şey yok. Herkesin gelip burayı ziyaret etmesini bekliyoruz. Bir gelen bir daha gitmek istemiyor çünkü. Belediye Ankara Kalesine ring koydu ulaşım sorunu da yok. Genlik Parkı ve Ulus’tan bu ringler kalkıyor. Herkes buraya gelebilir. Burası turistik yer olarak geçiyor ama Çukurambar ve Bahçeliden daha ucuz ürünler satıyoruz. Fiyatlarımız oralardan daha uygun. Burada oturduğumuzda ne ses, ne gürültü, ne kirlilik ne de apartmanlar var. Ayrı bir şehre, bir tatil yöresine gelmiş gibi oluyorsunuz. Ben buraya sabah geldiğimde sanki tatil yöresine gelmiş gibiyim. Burada 24 saat temizlik yapan arkadaşlar, güvenlikler, doğal ve tarih kokan yapılar var. Migros’a gidip 10 liraya alınan şey burada 4 lira. Gidip dışarıda bir çayı 10 liraya içebiliyorlar ama burada aynı çay üç lira. Bu da para değil.

“DÜKKANIMIZDA 18 BİN BEBEK BULUNUYOR”

Murat Yurtsever: Büyükşehir Belediyesi’nin acilen Ankara Kalesi içinde bir festival düzenlemesi gerekir. Şu an pandemi nedeniyle belki yapamayabilir ama pandemiden sonra tanıtım ve esnaf için de olsa yapılmalıdır. Taş boyama atölyesi, ahşap boyama atölyesi, gümüşçüler, antikacılar, eskiciler, tasarım atölyesi, su kabağı atölyesi gibi birçok atölye var. Bir Avrupalı hafta sonu vakit geçirmek için bit pazarlarına gidiyor. Üç saat ya da dört saat geziyor. Burada o iş her gün var. Gelip gezsinler buraları görsünler. Buraların görülmesi için de reklam ve festival kaçınılmazdır.

Kalenin en genç esnaflarıyız. Milyonluk yatırım yaptık kale içine. Dokuz tane personele iş veriyoruz. Ayrıca sosyal sorunluluk projesi kapsamında sema hastası Ada diye bir kızımıza sukulent satıyoruz. Sukulentleri 10 liraya satıyoruz. Toplanan parayı da Ada kızımıza gönderiyoruz. Dün 1 milyon 250 lira para gönderdir. Ankara etkinlikleri sayfası diye bir sayfanın Instagramdan bizi bulması ile böyle bir sosyal sorunluluk projesine imza attık. Bizim önceliğimiz para değil insan ve çevre kazanmaktır. Yoksa bu kadar parayı buraya bağlamazdık. Şu an dükkanımızda 18 bin bebek var. Böyle bir konsept ile Türkiye’de tekiz. Bizim gibi bir işletme yok şu an. Bebeklerin hepsi biriktirdiğimiz bebekler. Satılık olan da olmayan da var.

Kadir GÜRHAN

Editör: TE Bilisim