Franz Kafka Prag’da bir kafede Milena ile tanıştığında 36, Milena Jesenská ise 23 yaşındaydı. Milena yaşadığı Viyana'ya döndükten sonra Kafka'ya bir mektup yazarak eserlerini çevirmek istediğini söyler. Kafka buna olumlu yanıt verir. Hastalığı nedeniyle kaldığı Meran'dan 1 yıl sonra Milena'ya ikinci mektubunu yazan Kafka, 2 yıl yoğun bir şekilde sürecek ve tarihe geçecek mektup aşkının ilk adımını atmış olur. Bu büyük aşka tanıklık ederken aynı zamanda mektuplaşmanın o dönem insanları için önemine, mektupların başka insanların eline geçmesini engellemek için üzerlerine takma isimler yazmak, postaneden teslim almak gibi yöntemleri kullanmalarına ve mektupların hızlı ve güvenli bir şekilde alıcısına ulaştırılması için geliştirilen posta hizmetinin kusursuzluğuna şahit olacak. Kafka’nın ölümcül hastalığına bakış açısına, döneminin meşhur yazar hakkındaki düşüncelerine, kendine güvensizliğine, kıskançlıklarına, saflığına, alçak gönüllüğüne, korkularına kısacası tüm sırlarına vakıf olacaksınız. Kitabı okumanızı kesinlikle tavsiye ediyorum. Bir yerden sonra sıkıcı olsa da okuyup bitireceğinizden eminim. Kafka’nın sabırsızlıkla yazdığı ve Milena’nın sabırsızlıkla okuduğu mektuplardan en beğendiklerimi sizlerle paylaşıyorum; “Her şeye rağmen, mutluluktan ölünebiliyorsa, o zaman kesinlikle bu şekilde öleceğim. Ayrıca, ölüm döşeğindeki birisi, mutluluk sayesinde hayata tutunabiliyorsa o zaman ben de hayatta kalacağım.” “Aldığın çiçekler için çok üzgünüm, o kadar üzgünüm ki ne tür çiçekler olduğunu bile okuyamadım. Şimdi senin odanda duruyorlar. Eğer gerçekten odandaki gardırobun yerinde olsaydım, gündüz kendimi bir şekilde odanın dışına atar ve en azından çiçekler solana kadar salonda dururdum. Hayır, bu hiç de hoş değil. Ve o kadar uzakta ki her şey ama hâlâ odanın kapısının kolunu görebiliyorum, bana gözlerimin önündeki mürekkep hokkası kadar yakın.” "bazen bende şöyle bir intiba uyanıyor; sanki karşılıklı iki kapısı olan bir odamız var, ikimiz de kendi kapımızın tokmağını tutuyoruz ve birimizin göz kırpışıyla diğerimiz hemen kendi kapısının arkasına geçiveriyor, ilki bir söz söylemeye kalksa, ikincisi çoktan kapıyı arkasından kapatmış ve gözden kaybolmuş oluyor. kapıyı tekrar açacak, çünkü bu belki de terk edilmesi mümkün olmayan bir oda. ilki ikincisine bu denli benzemese, sakin olsa, ikincisine pek dikkat etmiyor gibi görünse, odayı herhangi bir odaymış gibi yavaş yavaş bir düzene koyacaktır, ama bunun yerine o da kapısının arkasında aynı şeyi yapıyor, bazen her ikisi de kapıların arkasına saklanıyorlar ve bu güzel oda boş kalıyor." “Seni seviyorum işte, budala, deniz dibindeki çakıl taşı nasıl sevilip, sarmalanır, ona bağlanılırsa ben de sana öyle bağlıyım.” “Yanımda yürüyordun, bir düşünsene, yanımdaydın!”  

Editör: TE Bilisim