Artık caddeler bomboş, parklar ıssız, yüzlerimizde maskeler birbirimizi tanımaz olduk. Güneşi, havayı, çiçekleri ve parklarımızı özler, birbirimizle konuşmayı, dolaşmayı ya da kavga etmeyi özler olduk. Maskeleri taktık ama başka maskelerimiz suya mı düştü haberimiz var mı acaba? Salgın bitti diyelim yarın, koşa koşa yine betonlara mı sevdalanacağız yoksa en son modelinden “hızlı kaçan” bir araba mı alacağız? Dünyayı defalarca yok edecek bombalar yaptık ama milimetrenin bilmem kaç milyarda biri kadar küçük bir virüsle zor baş ediyoruz. Çılgın bir ata binmişiz gibi üstünden atıyor bizi. Yorulmuş doğa, hayvanlar şaşkın bir şekilde “bizim” diye ilan ettiğimiz yerlerde geziniyor ve bu daha sürecek. Allah bilir hangilerini de göreceğiz yakında! Binlerce yıllık doğayla yaşama ilkelerimize ne oldu? Bunun sorumluları içinde bizler de yok muyuz? On yıllarca mahvettik ve fakat birden bire hepimizi evlerimize tıktı, aniden. Büyük bir trajedi içerisindeyiz. Hep felaketlerden sonra ‘bir daha böyle olmayacak’ laflarını duyduk da duyduk. Evet olmayacak bu seferki başka. Kum tanesi bile değil bunu yapan. Bu kum tanesi olmayan kadar aklımız da mı yok var elbette, çalışıyor bilim insanları, devlet görevlileri, daha yenilmedik ama uyarı büyük! Ayrıca bu hastalık mı yoksa bir uyarı mı o da belli değil, çıkarımlar yapmalıyız. Virüs, büyük bir temizlikle yok ediliyor evlerimizde, sokaklarımızda, laboratuvarlarda olduğu gibi. Gökdelenlerde, petrol kulelerinde yaşayan insanlık artık üzerinde yürüdüğü çayıra, çimene, taşa, toprağa inmeli. Büyük özlem buymuş demeli. Virüs bize farklı bir gelecek sunuyor ya da kabuslarla geçecek aylar, karar hepimizin.

Editör: TE Bilisim