Bütün dünyanın evlerine çekilmek zorunda kaldığı bu dönemde, evde duramayanlara kızıldı. Evde durup kendine riske atmak istemeyen ama bir gün bile çalışmasa evine ekmek götüremeyecek insanlar olduğunu unuttular. İşsizlik maalesef ki ülkemizin acı bir gerçeği. İş bulup zor koşullarda çalışmak da diğer bir acı gerçek. Herkes evde durup kendini korumak istiyor ama her zaman olmuyor işte… Ankara’da iş bulmak için İŞKUR önünde bekleyen Yusuf Derin de onlardan birisi. İş bulmak için başvuru yapmak istiyor, ülkesinin durumunu biliyor. Orada kesin kalabalık olur diyor ve evde çay demleyip getiriyor. Belki çay satarım diye… İşsizlik içinde işsizlik yani… Ülkemizin bu gerçeği ile yüzleştiğimizde yüzlerimiz kızarıyor işte. Dünyada her gün binlerce insan sadece ‘açlıktan’ ölüyor. Böyle bir çağda mümkün mü diye düşünürken bunun bir gerçek olduğu yüzümüze vuruluyor. Her gün rahatça yemek yiyebilenler bunu anlamıyor. Herkesin birbirine yardımcı olduğu, açığını, eksiğini kapattığı bir dünya keşke mümkün olsa… Bu haberlerden sonra bir de annesiyle 90 gündür arabada yaşayan bir kişi gündem oldu. Kendisi bekar diye ev vermeyenler, annen engelli evimizi batırır diye ev vermeyenler olduğunu söylüyor. Ee insanlar bu kadar acımasızken bizi daha ne felaketler bekliyor düşünmek bile istemiyoruz tabi. Ayrıca bekara ev verilmemesi ne demek? Neden? Bekar insan neden korkulacak bir konuma getiriliyor? Toplumdaki bu sınıflandırma çok acımasız bir şekilde yapılıyor. Öğrenciye ev vermemek, bekara ev vermemek… Bunun sebebi nedir? Bekar bir insan duvarları mı kemiriyor yani. Aile apartmanı ne demek mesela? Evliliğin bu kadar kutsallaştırılması, öğrencilerin sorumsuz gibi görülmesi çok acımasızca ve önyargılı tavırlar. Bir öğretmen sınıf değişikliği yaparken, sınıfın eski öğretmenine soruyor; Hangi öğrenci daha zeki, hangi öğrenci daha yaramaz? Diğer öğretmen de cevap veriyor: Neden kafanı bu önyargılarla doldurmak istiyorsun, tanıdıkça kanaatini kendin vermelisin. Önyargı tehlikelidir, acımasızdır…

Editör: TE Bilisim