Türkiye'de Kovid-19'la mücadele kapsamında aşılananların toplam sayısı 2 milyonu aştı. Aşı süreci tüm dünya için umut verici olsa da iğne fobisi olan insanlar için endişe uyandırıyor.  İğne korkusu olan insanlara aşılama sürecinde hassasiyet gösterilmesi gerektiğini belirten The APNC Klinikten Uzman Psikolog Pelin Bülbül, “İğne fobisi ve iğne hassasiyeti olan bireyler hastalık ve diğer durumlarda iğne olmaktan veya enjektörden çoğu zaman kaçınmaktadırlar. Bunun sonucunda ise genel sağlıklarını ciddi anlamda riske atabilmektedirler  uzman tarafından, bu fobi hakkında tedavi yapılmadığı durumda içinde bulunduğumuz Covid-19 için yapılacak aşının ertelenmesi ya da uygulanmaması çok ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir” uyarısında bulundu.

Tüm dünyayı derinden etkileyen korona virüs salgını yaşam biçimlerimizde birtakım değişikliklere sebep oldu. The APNC Klinikten Uzman Psikolog Pelin Bülbül, Diyetisyen Büşra Yıldırım ve Diyetisyen Tuğçe Çakır pandemi sürecinde fiziksel ve ruhsal sağlığın önemine dikkat çekti.  

“RUHSAL SORUNLAR İÇİN BAŞVURULARDA ARTIŞ OLDUĞU GÖZLEMLENİYOR”

Hepimizin hayatını derinden etkileyen korona virüs salgını  birtakım psikolojik rahatsızlıklara da davetiye çıkardı. Salgın sürecinde danışan sayısında artış olduğunu dile getiren  Uzman Psikolog Pelin Bülbül, “Yapılan araştırmalarda dünya genelinde büyük bir nüfus üzerinde pandeminin ruhsal etkileri olduğu gözlemlenmiştir. Bir salgın sırasında bireyler arasında en yaygın olarak korku ve anksiyete ile ilişkili belirtilerin görüldüğü bildirilmiştir. Ruhsal bozukluğu olmayan kişilerde gelişebilecek yeni psikolojik belirtiler, takipli psikiyatrik bozukluğu olanlarda belirtilerin kötüleşmesi, sosyal mesafelenme, izolasyon ve karantina gibi kısıtlayıcı önlemlerin bireyler üzerine etkileri, enfekte olan kişiler ve kayıp yaşayan bireyler üzerinde gelişebilecek ruhsal etkiler farklılık gösterebilmekle birlikte artış göstermiştir. Mevcut danışanlarım arasında da bu sağlık krizi sonrasında,  yaşlılar, çocuklar, psikiyatrik bozukluğu tanıları olanlar ve sağlık uzmanları arasında da ruhsal sorunlar için başvurularda artış olduğu gözlemleniyor” açıklamasında bulundu.

Salgın sırasında bireylerin ruhsal tepkileri farklılıklar gösterebilir ancak en yaygın olarak korku ve anksiyete ile ilişkili belirtilerin görüldüğü gözlemleniyor ifadesini kullanan Psikolog Bülbül,” Sağlık ile ilgili kaygı, insanların belirli düzeyde endişe ile fiziksel rahatsızlıklara tepki göstermede yararlı bir işlev olarak tanımlanmaktadır. Bu normal kaygı düzeyi genellikle hastalığı önlemede ve hafifletmede gerekli olan önlemleri almaya yardımcı olur. Ancak sağlık kaygısı, anksiyete aşırı düzeyde ve kronik olduğunda sorun haline gelir. Sağlık anksiyetesi aşırı olduğunda, bireyde hasta olmadığına dair güvence arama davranışları (hastalıklar hakkında tıbbi bilgilerin araştırılması, kişinin sürekli bedenini kontrol etmesi, tekrarlanan hastane başvuruları, gerçekten hasta olsa bile sağlık hizmetlerinden kaçınma, vb.) başlar. Ancak güvence ile gelen rahatlamanın etkisi genellikle kısa sürer ve uzun vadede sağlık kaygısının şiddetini arttırır. Obsesif Kompulsif Bozukluğu (OKB), COVID-19 önlemlerinin bir parçası olarak sık sık el yıkama ve enfeksiyon riski konularındaki vurgularına bağlı olarak temizlik ile ilgili içeriklere maruz kalması, hastalık şiddetinde artışa neden oldu. Öte yandan salgın sonrası süreçte diğer insanların temizlik ile ilgili önlemleri bırakması ile OKB hastalarının kaçınma ve kompulsif davranışlarında artış, belirgin şekilde devam ediyor’’ dedi.

OKB hastalarına önerilerini dile getiren Bülbül, şunları sıraladı:

* Asılsız haber kaynaklarından, sosyal medyadan uzak durun. En doğru ve güvenilir kaynaklardan bilgi edinin. Sosyal medyadan girdiğiniz haber kaynaklarını kısıtlayın.
* Gün içinde haber kaynaklarında çok fazla zaman geçirmemeye özen gösterin, belli zaman aralıklarında gündemi takip edin

*Sosyal iletişime önem verin. Gün içinde sevdiklerinizle online görüşmeler yapın, gündem harici sevdiğiniz işler ile uğraşın. Yeni hobiler edinin, zihninizi gündem dışı şeyler ile meşgul edin.
*Evde  izole bir şekilde günlerinizi geçiriyorsanız, gerekli tedbirleri aldıktan sonra sürekli ev içinde el yıkamak (Örneğin; 20 saniye boyunca elinizi yıkadıktan sonra tekrardan içiniz rahat etmeyip ya da aklınıza olumsuz bir düşünce gelip elleri yıkamak, gün içinde sürekli banyo yapma) gibi aşırı olan durumları fark edip kendinizi durdurabilmeniz için kısıtlama getirin.
* Kontrol edilemeyen duygular kişide güvensizlik hissi oluşturur ve bu durum kontrolün sizin yönetiminizden çıkıp, düşüncelerinizin sizi esir almasını sağlar.

 * Zihinde sürekli tekrarlayan olumsuz düşünceler "ellerin kirli elini yıka", "bütün gün evde olmana rağmen virüs bir şekilde bulaşmış olabilir,  git banyo yap", "virüsün nerden buluşacağı belli olmaz sürekli temizlik yap" gibi katı, sert ve olumsuz düşünceleri rahatlatmak için sürekli el yıkamak, banyo yapmak, gün içinde sürekli temizlik yapmak kısa süreli rahatlama sağlasa da çok kısa süre sonra aynı kaygı verici düşünce zihinde tekrarlanmaktadır.  Burada zihninize gelen abartılı düşüncelerin virüsün size bulaşmış olduğu için değil; zihninizin ürettiği abartılı, olumsuz düşünceler olduğunu kabul edebilmek önemlidir.

* Aklınıza gelen olumsuz, abartılı düşüncelerin zihninizin ürettiği düşünceler olduğu ve gerçeği yansıtmadığını kabul edin. Olumsuz düşünceler, olumsuz duygulara; olumsuz duygular ise, olumsuz davranışlara yol açmaktadır. Bu yüzden kaygının yönettiği bir davranışı durdurabilmek ve kontrol altına alabilmek için öncelikle zihninize gelen olumsuz, abartılı düşünceleri değiştirmeniz gerektiğini unutmayın.

* Nefes egzersizleri, beden farkındalık çalışmaları, meditasyon çalışmaları ile hem var olan gerginlik, kaygı durumu azalmakta hem de kişi bedeninde olan değişimleri fark edip, kontrol edebilmeyi öğrenebilmektedir.
* Yaşanılan süreç günlük işlevlerinizi bozuyorsa ve bu kaygı durumuyla baş edemiyorsanız mutlaka profesyonel destek alınmalıdır.

“İĞNE FOBİSİ, BASİT PSİKİYATRİK BIR VAKA GİBİ GÖRÜNSE DE CİDDİ BIR RAHATSIZLIKTIR”

 Aşı süreci tüm dünya için umut verici ancak iğne korkusu olanlar için kaygılı bir bekleyiş söz konusu, özellikle iğne fobisi olan vatandaşlara aşılama sürecinde tavsiye ve önerilerini sıralayan Uzman Psikolog Pelin Bülbül, şunları dile getirdi:

“Bir nesneye karşı duyulan korkunun günlük yaşamımızı olumsuz yönde etkilemesi durumuna fobi adı verilmektedir. Fobi, başlı başına bir psikolojik rahatsızlık olup kendi içerisinde birçok türlere ayrılmaktadır. Sıkça görülen psikolojik rahatsızlıklardan biri de iğne ve kan fobisi rahatsızlığıdır. Özellikle de ileri yaş grubundaki bireylerde görülebilen iğne fobisi rahatsızlığı tedavi edilmediği takdirde bireyin genel sağlığının da ciddi anlamda olumsuz etkilenmesine neden olabilmektedir. İğne fobisi ve iğne hassasiyeti olan bireyler hastalık ve diğer durumlarda iğne olmaktan veya enjektörden çoğu zaman kaçınmaktadırlar. Bunun sonucunda ise genel sağlıklarını ciddi anlamda riske atabilmektedirler. İğne fobisi, hasta her ne kadar basit psikiyatrik bir vaka gibi görünse de ciddi bir rahatsızlıktır ve mutlaka tedavi edilmesi gerekir.

İğne fobisi, güncel akıl hastalıkları tanı sistemlerine özel bir Kan-Enjeksiyon-Yaralanma tipi fobi (BII) olarak sınıflandırılmış bir fobidir. Kan korkusu yaygındır ve aslında bu korkuyu yaşayanların miktarının % 10’u geçebileceği düşünülmektedir. Ancak son zamanlardaki çalışmalar, nüfusun yaklaşık % 2-3’ünün bu fobiden muzdarip olduğuna işaret etmektedir. Günümüz koşullarında pandemi ile birlikte aşı korkusu olarak da karşımıza çıkmaktadır. Uzman tarafından, bu fobi hakkında tedavi yapılmadığı durumda içinde bulunduğumuz Covid-19 için yapılacak aşının ertelenmesi ya da uygulanmaması çok ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.

Baş dönmesi, bayılma, anksiyete, uykusuzluk, panik atak, yüksek tansiyon veya  kalp rahatsızlıkları, fiziksel veya duygusal olarak kuvvetli hissetme ve tıbbi bakımdan var olan hastalıkları yok sayma veya kaçmak, iğne fobisi semptomları arasındadır.

 İğne fobisi tarafından indüklenen spesifik semptomlar, asıl nedeni ile doğrudan ilişkilidir ve bu da gerçek kaynağı tanımlamak ve tedavi etmek için oldukça basittir.

Bayılma: Şiddetli baş dönmesi veya iğnelere yanıt olarak bayılma şikayeti olan kişiler tipik olarak sıklıkla ailede bulunan vazovagal refleks reaksiyonuna sahiptir.

Kötü Anılar: Anksiyete, uykusuzluk ve panik atak gibi duygusal tepkiler yaşayan insanlar, önceki deneyimlerin (veya hayallerin) kışkırttığı duygulardan muzdariptirler. Korkuları herhangi bir zamanda aktif hale getirilebilir ve genellikle tıbbi açıdan başka korkuları da vardır.

Ağrı Şiddeti: Bazı insanlar, onları acıya karşı aşırı duyarlı yapan genetik bir duruma sahiptir. Başka insanların nasıl bir vuruşun muazzam fiziksel acılarına nasıl cesaret edebileceklerini anlayamaz. Prosedür sırasında bir anda yüksek anksiyete, kan basıncı ve / veya yüksek kalp hızı ile ağrıya tepki verirler.

Korunmanın Korkusu: İğne fobisinin bu çeşitliliğine sahip insanlar aslında iğnenin kendisinin asıl mesele olduğunu düşünmelerine rağmen tutuldukları veya kontrol edilmekten (tutuklanmaktan) korkuyorlar. Genellikle yüksek bir kalp hızı geliştirirler ve fiziksel veya duygusal olarak şiddetli olabilirler ya da kaçmaya bile çalışabilirler.

Empatik: Başkasının bir atışını veya sağlık bakımını izlemek, yukarıdaki reaksiyonlardan birini tetikler.

 İğne ve  kan fobisine  son vermek için  uygulanan ve başarılı sonuçlar elde edilen  maruz bırakma yönteminde korku sahibi aşamalı olarak korkusuna maruz bırakılarak bu duygu durumunu ortaya çıkaranların neler olduğu anlaşılmaya çalışılır. Buna yönelik olarak yürütülen ödev ve telkin uygulamalarıyla kişinin bu fobisi ortadan kaldırılmaya çalışılır. Temel olarak Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ilkeleri çerçevesinde yürütülen seanslarla kişinin duygusunu kontrol edip korkusunu yenebilir hale getirilmesi sağlanır.

Diyetisyen Tuğçe Çakır-Diyetisyen Büşra Yıldırım

 PSİKOTERAPİ VE BESLENME DANIŞMANLIĞI BİR ARADA

Psikoloji ve beslenmeyi bütüncül bir yaklaşımla ele alan kliniğin diyetisyenlerinden Büşra Yıldırım ve Tuğçe Çakır pandemi sürecinde fiziksel ve ruhsal sağlığın bir bütün olarak birlikte ele alınmasının önemine değinerek şunlara yer verdi:

“En büyük gücümüz olan psikoloji ve beslenmeyi birleştirmemizden Psikolog ve diyetisyenin multidisipliner olarak çalışmasının, danışanların tedavi sürecinde büyük faydalarını görmekteyiz. Ruh sağlığımız beslenme düzenimizden, beslenme düzenimiz de ruh sağlığımızdan etkilenir. Sağlıklı bir yaşama, beden ve ruh haline sahip olabilmek beslenme ve psikolojinin birlikte değerlendirilmesi gerekir. Biz de bunun için danışanlarımıza psikoterapi ve beslenme danışmanlığının bir arada olduğu “psikodiyet programı”nı sunuyoruz. Psikodiyet; biyopsikososyal açıdan beden, beyin, ruh ve çevre etkileşimini inceleyen bilimsel diyet programıdır. Sağlıklı beslenme ve sağlıklı bir ruh halinin multidisipliner bir yaklaşım ile sürdürülmesini içerir.”

“Diyetisyenler olarak hastalıklarda beslenme; yaşlı, yetişkin, ergen ve çocuklarda beslenme; emziren anne ve gebelerde beslenme; sporcu beslenmesi gibi genel beslenme danışmanlığının yanı sıra özellikle yeme bozuklukları ve diğer psikolojik rahatsızlıklarda beslenme alanında verdiğimiz hizmetle farkındalığımızı ortaya koyuyoruz. Yeme bozuklukları içerisinde yer alan; anoreksiya nevroza, bulimiya nevroza ve tıkınırcasına yeme bozukluğu hem psikoterapi, hem de beslenme danışmanlığı gibi multidisipliner bir yaklaşım ile tedavi edilmesi gereken hastalıklardır. Psikoterapi ve beslenme danışmanlığını bir ekip olarak danışanlarımıza sağlamaktayız. Yeme bozukluğu ülkemizde çok yaygın olmasına rağmen tedavi anlamında eksiklerimiz bulunmaktadır. Biz The APNC olarak psikoloji ve beslenmenin bağlantısının öneminin farkındayız ve bu konuda başarılara imza atmayı hedefliyoruz. Yeme bozukluğu olan bireylere de dâhiliye uzmanı, psikiyatrist, psikolog, diyetisyen, hemşire gibi uzman ekibimizle tedavi sunuyoruz.”

“Hem psikoterapi hem de beslenme danışmanlığı gerektiren en sık karşılaştığımız durumlardan bir tanesi de yeme bozukluklarıdır. Yeme bozuklukları doktor, psikolog, diyetisyen ve diğer sağlık çalışanları eşliğinde multisidisipliner bir şekilde tedavisi yürütülen, hem psikolojik hem de fiziksel bir rahatsızlıktır.Bireylerin tıbbi durumlarının doktorumuz tarafından izlenmesi, bir uzman psikolog ve diyetisyen eşliğinde “psikodiyet” programının yürütülmesini içeren bu süreçte yeme bozukluğuna sahip bireylere yardımcı olabilecek birçok etkinlik, eğitim, aktivite ve grup terapileri düzenliyoruz. “

Etkinlikler:

Yemek hazırlama ve pişirme atölyeleri (mutfak atölyeleri)

Sanat ve el işi atölyeleri

Birlikte yemek yeme etkinlikleri

Mağaza, market ve restoran gezileri

Eğitimler:

Psikoeğitimler

Beslenme eğitimleri

Psikodiyet eğitimleri

Terapiler ve tedavi yaklaşımları:

Bireysel psikoterapiler

Bireysel beslenme programları

Sanat terapisi

Grup terapileri

Mindfullness (Farkındalık)

Bağımlılık terapisi

Aile terapisi

Müzik terapisi

Yoga

Psikodrama

“YEME BOZUKLUĞU GRUP TERAPİMİZİN İKİNCİSİNİ 11 ŞUBAT PERŞEMBE GÜNÜ ÜCRETSİZ OLARAK GERÇEKLEŞTİRECEĞİZ”

Grup terapilerini pandemi sürecinden kaynaklı online olarak başlattıklarını aktaran Diyetisyen Büşra Yıldırım ve Diyetisyen Tuğçe Çakır, “ İlkini gerçekleştirdiğimiz yeme bozukluğu grup terapimizin ikincisini 11 Şubat Perşembe günü ücretsiz olarak gerçekleştireceğiz. Kendinde yeme bozukluğu olabileceğini düşünen veya yeme bozukluğu tanısı almış olan herkesi toplantımıza davet ediyoruz. Katılmak isteyenler sosyal medya hesaplarımızdan ve iletişim numaralarımızdan bizlere ulaşabilirler. Bu tarz etkinlik ve toplantıları daha sık ve sürekli gerçekleştiriyor olacağız. Psikoloji ve beslenme hakkında bilgi paylaşımı ve etkinlik duyurularını yaptığımız sosyal medya hesaplarımızdan da bizi takip edip etkinliklerimizden haberdar olabilirsiniz” diyerek okurlarımıza çağrıda bulundular.

(Ekin Hazal DOĞRUYUSEVER)

Editör: TE Bilisim