Günlerden Cuma, haber için ofisten çıktım gideceğim yere doğru yürüyorum. Hava soğuk, rüzgarlı ve kasvetli… Uzaktan gelen bir ses soğuğun tüm uyuşukluğunu üstümden alıp götürdü klarnet sesi uzaktan o kadar hoş geliyordu ki kendimi o sese doğru istemsizce yürürken buldum. Sokak çalgıcılarını oldum olası severim bazen bir ses, bir tını, bir melodi tüm ruh halinizi değiştirebilir. İnsanlar telaşlı, yorgun, aceleci sürekli bir yerlere yetişme telaşından hayatın güzelliklerini ıskalar halde. İşte bir şehirde sokak çalgıcıları olduğu zaman kafan dolu da olsa, bedenin yorgun da olsa o sese eşlik ediyorsun. İşte o zaman birbirimize daha az nefretle bakıp daha az gerginlik yaratır oluyoruz. Çocukken mahallemizden akordeon sesleri yankılanırdı baba-oğul çıktıkları bu yolda mahallenin sessizliğini, ağırlaşmış havasını, kasvetini yanlarında alıp götürürlerdi geriye kulaklarda o hoş seda kaırdı bu yüzden oldum olası severim sokak çalgıcılarını.. Yeteneklerin her zaman "sahnede" gösterilmesi gerekmediğinin kanıtı olan müzisyenler Ankara’nın birçok noktasında var olmaya devam ediyor iyi ki de ediyor. Gazetecilik mesleğine ilk başladığım zamanlar Tunalı’da dolanırken sokakta yankılanan o naif ses kulağıma ilişti. Dayanamadım hemen yanına gittim tam bir İstanbul beyefendisiydi Zeynel Abidin Topal. Görüştüğümüzde bana şöyle bir cümle kurmuştu ‘’Şu anda sokaktayım ve şunu söyleyebilirim ki sokak halkın sahnesidir. En büyük sahne sokak, en büyük izleyici halktır. 300 kişilik 500 kişilik sahnelere sıkışmış sanat bana yetmiyor, binlerin gözünü görmek istiyorum. ‘’ Çok etkilenmiştim bu sözden, katılmamak mümkün değil sokak gerçekten de halkın sahnesidir. Evet, herkesten öğrenecek bir şeyimiz var. Gezmek için gittiğim Tunalı’da bir sokak çalgıcısına rastladım hem kulağımın pası silindi hem gönlüm,ufkum genişledi. Kendimden yaşça büyük insanlarla sohbet etmek onların anılarına, deneyimlerine şahit olmak, nasihatlarını dinlemek adeta bir okul niteliğindedir. ‘Ayaklı ansiklopedi’ diye tanımlarım ben yaşça büyük insanları bilgileri bir derya deniz niteliğindedir ve her zaman kıyıdan köşeden aktaracak bir şeyleri vardır. Aynı röportajım esnasında Zeynel Bey’in bana dediği gibi : ‘’Gençliğimiz doğru kaynakları okumalı ve okuyarak yetişmelidir. Tabletlerle, cep telefonlarıyla tüm gün vakit geçirmek, internet cafelerde vakit öldürmek yerine yalnızca okuyarak yetişmeli. Çocuklarımız, sokakta oynayarak yetişmeli. birilerinin ya da başka şeylerin esiri olmamalı. Ülkemizin ve vatanımızın kıymetini bildiğimizde ancak o zaman sanatın ve insanın değerini anlayabiliriz. Yoksa, internet cafeler,başka türlü oyun sahaları tüketici bir toplum yaratmanın dışında hiçbir şey değildir. Biz üreten toplum olursak, bugün içinde yaşadığımız tüm sıkıntılardan da kurtulup birbirimizi sayar ve severiz. Şimdi sadece ayrışıyoruz, kavga ediyoruz, küfrediyoruz. Tüm bunlar bizi bölüyor bunlardan kurtulmanın tek yolu sanatla üretmektir. Gençlerimize örnek olsun, 60 yaşını geçmiş birisi olarak üretmeye ve öğrenmeye devam ediyorum. Müziği bir taraftan üretirken bir taraftan da Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okuyorum. Şuan ikinci sınıftayım ama uğraşılarım devam edecek ve henüz hiçbir şey bitmedi.” Evet, Zeynel Bey’in tüm sözleri kıymetli olsa da bi sözü var ki her şeye bedel ‘’Henüz hiçbir şey bitmedi’’