Pandemi sürecinde uzaktan ve yüz yüze eğitimle ilgili temel sorunları bizlerle paylaşan Özel Keçiören Tüğra Kişisel Gelişim Kursun Sahibi Mesut Gürses ve Okul Müdürü Yücel Koca, eğitime verilen aranın uzun olması, öğrencilerde telafisi mümkün olmayan sorunlar doğurabileceğine dikkat çektiler. Üç aylık yaz tatilinden dönen bir öğrencinin bile eğitimden kopuş süreci yaşadığını belirten Mesut Gürses, “Öğrencilerimiz altı aydır eğitimden uzak durumda. Bu belirsiz süreç daha ne zamana kadar devam edecek onu da bilmiyoruz” ifadelerini kullandı. Günümüzde nitelikli okul kazanmanın eskisi kadar kolay olmadığına vurgu yapan Gürses, “Soru şekilleri de zor. Okula da uzaktan devam edildiğini düşünürsek, öğrenciler arasında bir pozitif ayrımcılık kaçınılmaz oluyor. İmkanı olan bire bir eğitimini alıyor. Okulu bekleyen ve uzaktan eğitim ile bu işi devam etmeye çalışan öğrenciye ne olacak? Sorusunu sordu. Matematik dersinin küçük bit çocuğa online olarak verilmesinin mümkün olmadığını söyleyen Okul Müdürü Yüksel Koca ise şunları söyledi: “Bunun mutlaka yüz yüze yapılması gerekir. Şuan ne bizde güven var ne de velide. Bir hafta sonra birinci sınıflarda eğitim başlayacak ama bizde ve velide devletin verdiği şu güvensizlik var; sonra tekrar kapatılacak ve online olarak devam edecek. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Öğrenci adına da, veli adına da bizler adına da kabul edilebilecek bir şey değil. Biz eğitimin yüz yüze sürdürülebilirliğinden yanayız. Online olmasın demiyoruz o da olsun. Bugün öğretmenlerimiz bile yetersiz kalıyor. Eğitim yaz boyunca yapılmamış. Öğretmenlerimiz canlı yayına katılmayı bilmiyor. Bilmediği için öğrenci de katılmıyor.” Önce kendinizden daha sonra süreçten bahseder misiniz? Adım Mesut Gürses, işletme okudum. 2016 yılında Turkuaz Eğitim Merkezi adında bu faaliyete başladık. Etüt merkezlerinin kapanmasından sonra Tuğra Kişisel Gelişim Kursu olarak üç yıldır faaliyetlere devam ediyoruz. Açtığımızdan beri zorlu bir süreçten geçiyoruz. Her sene başımıza gelmeyen bir olay kalmadı. Darbeyle başladık, olağanüstü hal ile devam ettik. Cumhurbaşkanımızın etüt merkezlerini kapatması ile tekrar yeniden kurulur gibi olduk. FETÖ’den dolayı devlet belirli bir dönem kurslara öğrenci gönderilmemeyi talep etti. Yani bu zamana kadar ayakta kalmamız bir mucize. En son pandemi süreci bizi vurdu. Altı aydır iş yapamıyoruz. Maddi olarak bir getirimiz yok. 31 Ağustosta okullar açılacak diye yazın aldığımız kayıtlarla eğitime başladık. Yalnız okul açılmadı, ne zaman açılacağını da bilmiyoruz. Kurs olarak yarım gün faaliyet verirken şuan okullar açık olmadığı için tam gün eğitim vermek zorunda kaldık. Çünkü buraya gelen öğrencilerin çoğunun anne babası çalışıyor. Eğitimin dışında çocuklara bakıcı görevi de vermiş oluyoruz açıkçası. Lise gurubumuz yok. Sekizlerde LGS sınavına hazırlık olarak çalışıyoruz. Yedi ve sekizlerde sınavlara yönelik çalışmamız varken, küçük guruplarda biraz daha etüt eğitim merkezi şeklinde ödevler yaptırılıyor, anlaşılmayan yerler anlatılıp tekrar ediliyor. Kısacası eğitim adına, okula takviye adına burada çocuklara bütün imkanları sağlıyoruz. Bütün branşlarda öğretmenlerimiz var. Küçük guruplar için sınıf öğretmenleri atıyoruz. Çünkü onların seviyesine inmemiz gerekir. “KAFELER, SOKAKLAR, TURİSTİK YERLER VE DÜĞÜNLER AÇIKKEN, OKULLAR KAPALI” Eğitim sürecindeki belirsizlik sizleri nasıl etkiliyor? Hem maddi hem de manevi olarak sıkıntı oluşturuyor. Çünkü altı aydır zaten bir gelirimiz yok ama giderlerimiz devam ediyor. Hazırda olan borçlar ertelense de artarak devam ediyor. İşin eğitim boyutu olarak da; bütün her yer açıkken, turizmi canlandırmaya çalışırken, yurt dışından insanlar turizm için ülkemize alınırken, bütün kafeler, caddeler, sokaklar, düğünler, asker uğurlamaları ve toplu taşıma araçları dolup taşarken okulların kapalı olmasına anlam veremiyoruz. Buraların tamamı açıkken virüsün bitmesini ya da azalmasını kimse bekleyemez. Tedbir olarak akla her fırsatta eğitimin gelmesi bizim düşüncemize göre bu ülkede eğitime verilen değeri gösteriyor. Eğitim en az sağlık kadar önemlidir. Yapılan araştırmalar eğitime ara verildiğinde öğrencinin hayata hep bir sıfır geride başladığını gösteriyor. Haziran ayında öğrenci sınava girdiğinde kimse, pandemi vardı eğitim yapılamadı detayına bakmayacak. Günümüzde nitelikli okul kazanmak zor eskisi gibi değil. Soru şekilleri de zor. Okula da uzaktan devam edildiğini düşünürsek, öğrenciler arasında bir pozitif ayrımcılık kaçınılmaz oluyor. İmkanı olan bire bir eğitimini alıyor. Okulu bekleyen ve uzaktan eğitim ile bu işi devam etmeye çalışan öğrenciye ne olacak? “BELİRSİZLİKTEN KAYNAKLI, İNSANLARIN HİÇBİR ŞEYE GÜVENİ KALMADI” Okullar açılmadığı için velilerin talepleri doğrultusunda bir indirim durumunuz oldu mu? İnsanların hiçbir şeye güveni kalmadı çünkü belirsiz bir durum var. Yani bir indirime gitsek bile gönül rahatlığıyla gelip öğrencisini yazdıracak veli sayısı yok denecek kadar az. Buraya yazdıran velilerin çoğu çalışıyor. Çoğu memur olarak buraya atanan kişiler. Mecburiyet durumu olduğu için öğrenciler gönderiliyor. Yoksa kimse göndermez çocuğunu. Ama hepimizin çocuğu var bu konu da iki kere düşünmemiz gerekir. Fakat bu çocuklar yaz boyunca AVM’de, sokakta, tatilde değil miydi? Ya da çocukları geçtim anne ve babalar buralarda değil miydi? Biz hala maske olayını oturtmamış iken, tedbir olarak çocuğun eğitim hayatına ara verdirmek bize çok mantıklı gelmiyor. Çocuk evde olsa anne baba dışarıda değil mi? Muhalif kurslara zaten pek bir destek yok.  Destek daha çok özel okullara yapılıyor. Tamamen istihdam sağladığımız için açık olduğumuzu düşünüyorum. Devlete vergi ve diğer konularda çok ciddi katkılar sağlıyoruz. Anne ve babalara söylemek istediğiniz bir şey var mı? Tabi ki tedbir önemli. Her şeyden önce çocukların sağlıkları birinci planda gelir ama bunu sağlarken nasıl yapacakları onlara kalmış. Eğer bir yerlere göndermeyeceklerse kendileri de bu çocuğun eğitimine yardımcı olmaları gerekir. Ama bir şekilde olmazsa olmaz olan bu çocuğun eğitim hayatının devam etmesidir.  Bunu kendileri mi sağlayabilirler, gerekir. Eğitimden uzak bırakmamak lazım. Çünkü üç aylık yaz tatilin sonunda eğitim hayatına başlayan öğrencilerde bile uzaklaşma belirginken, neredeyse 6 aydır kapalı olan ve daha ne zaman açılacağı belli olmayan okulların açıldığında nasıl bir tablo ile karşılaşılacağı tedirgin verici. Bu durumun biz dahil herkesin bilmesi gerekir. “TEDBİR KONUSUNDA YAPABİLECEĞİMİZİN EN SON NOKTASINDAYIZ” Servislerde ve okullarda hangi önlemeleri alıyorsunuz? Öğrencilerimiz içeri girerken ateş ölçümü yapılıyor. Sıralarımız sosyal mesafe kapsamında değişti. 30 öğrencilik sınıfta 15 öğrenci var. Öğrencilerimizde maske, siperlik ve dezenfektan devamlı bulunuyor. Zorunluluk var. Derslerde mesafe olduğu için maskeyi çıkarabiliyorlar ama siperlikler duruyor. Teneffüslerde ikisini de kullanmak zorundalar. Kurum zaten sürekli dezenfekte ediliyor. Her fırsatta lavabolar, ortak kullanım alanları, kapı kolları dezenfekte ediliyor. Virüsün yayılmaması adına doğal havalandırma tercih ediyoruz. Öğrenciyi ateş ölçerek servise alıyoruz. Servislerde hem servis şoförü hem de sınıf annemiz var. Araç kapasitesinin yarısı kadar öğrenci alınıyor. Yani alabileceğimiz bütün tedbirleri kısacası almaya çalışıyoruz. Şuan yapabileceğimiz en son noktadayız. ‘HAYAT EVE SIĞAR’ DEMEK POLİTİK BİR CEVAPTIR” Devletin size ne türlü destekleri oldu? İş yapsanız da yapmasanız da bu kurumun her ay bir gideri var. Bizim çalıştırdığımız insanlar da aile geçindiriyor. Devletteki öğretmenlerin çalışmazken maaşlarını alabilme imkanları nasıl varsa, devlet bunu nasıl sağlıyorsa, özeldeki personele de zorunlu olan pandemi sürecinde ciddi manada bir ev geçindirebilecek derecede yardımlar yapması gerekiyor. 1000-1500 lira ile insanlar kiralarını öderken, ‘ben size 1500 lira verdim evden çıkmayın, hayat eve sığar’ demek politik bir cevaptır. Çünkü insanların gıda, barınma, ısınma ihtiyaçlarını karşılamadan evden çıkmama şansı yok. Bu hayattaki en büyük tehlike pandemi değil, yokluk açlık sınırıdır. Meclis kapalıyken vekillerimiz, camiler kapalıyken imamlarımız, eğitime ara verildi devletteki öğretmenlerimiz maaşlarını aldı. Ama bize olan en büyük destek kısa çalışma adı altında oldu. Çalışan kişi 1500 lira ile nasıl geçinsin. Öğretmen, ihtiyaçlarını karşılamak için işten çıkıp kasiyer olarak çalışmaya gidiyor. Burada bir haksızlık var, devlette çalışan öğretmenler ile ödeme konusunda bir eşitlik sağlanmalıdır. Buradaki temel sorumluluk devlete aittir.  “KÜÇÜK YAŞLARDA OLUŞACAK EĞİTİM KAYBI DAHA SONRA TELAFİ EDİLEMİYOR” Sizi de tanıyabilir miyiz, siz süreç hakkında neler söylemek istersiniz? Adım Yücel Koca kurumun müdürüyüm, aynı zamanda Türkçe öğretmeniyim. Biz burada eğitimin sürekliliğine önem veriyoruz. Virüsün hem öğrenciye hem de öğretmene bulaşma riski var. Böyle bir durumda bizim bütün öğretmenlerimiz ya da öğrencilerimiz en ufak bir grip bile geçirirse kuruma kesinlikle gelmiyor. Kuruma gelmeyen öğrencilere evde destek oluyoruz. Gönderdiğimiz dokümanlarla, verdiğimiz notlarla eğitimden geri kalmamasını sağlıyoruz. Aynı durum öğretmenimizde de görülürse öğretmen, kuruma gelmeyecek evinde online eğitime bağlanacak. Yani burada yine eğitimin sürekliliği önemli. Yani çalışma hayatı nasıl önlem alınarak devam ettiyse, eğitim hayatını da aldığımız önlemlerle devam ettirmeye çalıştık. Çünkü özellikle ilkokul öğrencilerinde öğrenme, fizyolojik gelişme ile beraber devam ediyor. Yani bu yaşlarda oluşan bir kayıp, daha sonra telafi edilemiyor. Çocukta bu noktadan sonra akademik başarı pek beklenilmiyor. Çocuk hep bir başarısız hayat geçirmiş olur. Çocukların bir şekilde eğitime devam etmesi gerekir. Devletteki özellikle resmi ağızların yapması gerektiği şey, net bir sistemin oluşturulmasıdır. Virüsün ağır geçtiği ülkelerde eğitim hiçbir şekilde kapatma olayına gitmemiş ama bizde tamamen kapatma olayına gidiyor. Bilgisayarı ve interneti olan öğrenci bile online eğitime katılamıyor. Çünkü sitemde bir sıkıntı var. Bilgisayarı ve interneti olmayan öğrencileri ise hiç düşünmek bile istemiyoruz. Eşitsiz bir durum var. Devletin eğitim hakkını kesinlikle sağlaması gerekir. Altı aydır okulların hazırlanması gerekiyordu ve uzun bir hazırlığın sonunda da açılması gerekirdi. Virüs olayını eğitimle yenebiliriz. Başka ülkelerle rekabet edebilmek için de eğitim noktasına daha çok önem vermeliyiz. Diğer alanlara verdiğimiz önemin iki katını bu alana vermeliyiz. “MATEMATİK DERSİNİ BİR KÜÇÜK ÇOCUĞA ONLİNE OLARAK VEREMEZSİNİZ” Devlet okullarında sekizinci sınıflar için okulun destekleme kursu var. Öğrenci okula gidip yüz yüze eğitim görebiliyor. Ama normal okuluna gidemiyor. Burada da devlet nezdinde bir çelişki var. Bugün biz Ankara’da ülkenin göbeğinde yaşıyoruz ama öğrenciler bağlantı noktasında sıkıntı yaşıyor. Devletteki öğretmenler gerekli şekilde eğitim alamadıkları için onlar da bağlanamıyorlar. Onlar bağlanmadığı zaman öğrenci de bağlanamıyor. Ülkenin merkezinde bu bağlantı sıkıntısı varken, taşrayı düşünmek bile istemiyorum. Böyle bir durumda eğitimde eşitliği nasıl sağlayabilirsiniz? Ben de şunu söylüyorum; nasıl sekizinci sınıflara destekleme kursları ile yüz yüze eğitim veriyorsak, diğer öğrencilere de aynı şekilde eğitim verebiliriz. Yapacağımız tamamen bu olaya odaklanmak. Altı ay boyunca hiçbir hazırlık yapılmadı, şunu yaparız bunu yaparız denildi. Bunlar değil sistem oluşturulacak ve bu sistem etrafında bir eğitim modeli geliştirilecek. Temel dersler ise okulda verilecek. Geri kalan diğer dersler online olarak sürdürülebilir. Ama siz bugün matematik dersini bir küçük çocuğa online olarak veremezsiniz. Bunun mutlaka yüz yüze yapılması gerekir. Şuan ne bizde güven var ne de velide. Bir hafta sonra birinci sınıflarda eğitim başlayacak ama bizde ve velide devletin verdiği şu güvensizlik var; sonra tekrar kapatılacak ve online olarak devam edecek. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Öğrenci adına da, veli adına da bizler adına da kabul edilebilecek bir şey değil. Biz eğitimin yüz yüze sürdürülebilirliğinden yanayız. Online olmasın demiyoruz o da olsun. Bugün öğretmenlerimiz bile yetersiz kalıyor. Eğitim yaz boyunca yapılmamış. Öğretmenlerimiz canlı yayına katılmayı bilmiyor. Bilmediği için öğrenci de katılmıyor. Haber: Kadir GÜRHAN  

Editör: TE Bilisim