Dünya Gıda Günü nedeniyle yaptığı basın açıklamasında güvenli ve yeterli beslenmeye dikkat çeken Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa GÖK, gıda politikalarında yeniden yapılandırılma sürecine ihtiyaç olduğunu söyledi. Gök, “Ülkemizde toplumsal menfaatlerin ön plana çıkarılması, topyekûn kalkınma ve refahın sağlanması, kaynakların etkin ve verimli kullanılması hayati önem taşımaktadır. Zayıf halkaları iliştireceğimiz güçlü halkamız olan gıda egemenliğimizin sağlanmasında tavizsiz bir yeniden yapılanma sürecine vakit kaybetmeden geçiş yapılmalıdır” dedi.

Yeterli, güvenli ve besleyici gıdaya ulaşmanın temel bir insan hakkı olduğunu belirten Gök, “Bu hak, 1996 Dünya Gıda Zirvesi eylem planında açıkça belirtilmiş, uluslararası çok sayıdaki bağlayıcı protokollerle de pekiştirilmiştir. Birleşmiş Milletler'in yayınladığı 2019 Dünyada Gıda Güvenliği ve Beslenme Raporu'na göre 1 milyara yakın kişi açlık tehdidi altında. Açlık, yetersiz beslenmenin yaklaşık yüzde 20’lik bir oranla en yaygın görüldüğü kıta ise Afrika” diye konuştu.

KÖTÜ BESLENMENİN EKONOMİK MALİYETİ SARSICI BOYUTTA

Gıda güvenliği konusunda yeni kavramların ortaya çıktığına işaret eden Gök, bunların şiddetli gıda güvensizliği ve orta seviye gıda güvensizliği olduğunu söyledi. Gök konuşmasına şu şekilde devam etti: “Şiddetli gıda güvensizliği açlık kavramıyla ilişkiliyken, orta seviyede gıda güvensizliği ise insanların gıdaya ulaşmada belirsizliklerle karşılaşması ve tükettikleri gıdaların kalitesi veya miktarından ödün vermek zorunda kalmasıdır. Dünyada yaklaşık 2 milyar insan orta veya şiddetli seviyede gıda güvensizliği içinde yaşamaktadır. Besleyici ve yeterli gıdaya düzenli erişim sağlanamaması bu insanların kötü beslenme ve sağlıklarının bozulması riskini arttırmaktadır. Kötü beslenmenin ekonomik maliyeti ise sarsıcı boyuttadır. Şüphesiz toplumların öncelikli amacı, yeterli düzeyde gıda arzını sağlarken, insan sağlığını da en iyi şekilde korumaktır. Dünya genelinde fazla kiloluluk ve obezite yaygınlığı, özellikle okul çağındaki çocuklar ve yetişkinler arasında olmak üzere, tüm bölgelerde artmaktadır.  Fazla kiloluluk ve obezite tüm dünyada, özellikle okul çağındaki çocuklar ve yetişkinler arasında artmaya devam etmektedir. Açlık, yoksulluk ve gıda güvencesizliği kurum ve kuruluşların yalnız başına uğraşılarıyla aşılamayacak kadar büyük sorunlardır. Bu sorunları çözmek için hükümetler, tarım sektörü, endüstri, akademik kurumlar ve araştırma kurumları,   sivil toplum kuruluşları ortak akıl yürüterek, birlikte çalışmak zorundadır.”

COVİD-19 ÜLKELERİN TARIM POLİTİKALARINI YENİLEMESİ İÇİN BİR FIRSAT OLABİLİR

‘Ülkelerin kriz karne notunda oldukça etkili, kararlar zincirine ihtiyaç duyan, küllerinden yeniden doğmayı bekleyen kritik bir alan da ülkemiz tarım ve gıda sektörüdür’ diyen Gök, şunları söyledi: “Kovid-19 salgını, sistem dönüşümü yaratmak için bir fırsat olabilir mi? sorusunu çok iyi irdelemek gerekir. Çünkü hep birlikte deneyimlediğimiz üzere bu dönemde dünyanın şifreleri, ”milli yeterlilik” fırsatlarından istifade etme üzerine kodlanmıştır. Kriz dönemlerinde yerli sanayilerin gösterdiği refleks, ülkelere geniş bir çözüm ve hareket kabiliyeti kazandırmaktadır. Tüm dünyada yaşanan pandemi, ithal hammaddeye dayalı bir gıda ve tarım üretim modelinin ne denli imkânsızlıklar barındırdığını ortaya koymuştur.  Gıda ve tarım sektörlerini yeniden ele alma gereksinimi ortaya çıkmış, yeniden yapılanma arayışı tezahür etmiştir. Tarım ve hayvancılık alt yapısı güçlü olan ülkeler bu sürecin kazananları arasında yerlerini alacaktır. Çünkü salgın aynı zamanda ülkelerin milli kapasitelerinin de önemini ortaya koymuştur. Alt yapısı sağlam ve milli kapasitesi güçlü olan ve erken harekete geçen ülkeler, krizle daha başarılı mücadele etmektedir.

“TÜRKİYE’NİN COĞRAFİ VE İKLİMSEL AVANTAJLARINDAN YARARLANMAYI”

Ülkemizde toplumsal menfaatlerin ön plana çıkarılması, topyekûn kalkınma ve refahın sağlanması, kaynakların etkin ve verimli kullanılması hayati önem taşımaktadır. Zayıf halkaları iliştireceğimiz güçlü halkamız olan gıda egemenliğimizin sağlanmasında tavizsiz bir yeniden yapılanma sürecine vakit kaybetmeden geçiş yapılmalıdır. Bunların gerçekleşmesi için de mikro ve makro ölçekli yol haritalarıyla Türkiye’nin coğrafi ve iklimsel avantajlarından yararlanmayı, şeker pancarından şeker üretimi gibi seçkin ürünlerde lider olma hedefiyle katma değerin ülke içinde arttırılması yönünde tercihimizi hayata geçirmemiz gerekmektedir. Sonuç itibariyle, 16 Ekim Dünya Gıda Günü’nde toplum sağlığını gözetecek, Türkiye’yi özellikle güvenilir gıda üretiminde farklı bir yörüngeye oturtacak politikalar çerçevesinde atılacak adımlar halkımızın güvenilir gıda temini ve tüketiminin sağlanması, toplumsal bilincin oluşturulmasına katkıda bulunulması açısından büyük önem arz etmektedir.

Kadir GÜRHAN

Editör: TE Bilisim