Pandemi tüm sektörlerde olduğu gibi sinema sektörünü de etkisi altına aldı. 300’den fazla sinema salonu kapanırken birçok salon kaderine terk edildi. Sinemada gösterime hazırlanan filmler dijital platformlarda seyirciyle buluştu. Dijital platformlara olan ilgi artarak ilerlerken sinemanın içinde bulunduğu durumu ve yakın zamanda çekimlerini tamamladığı filmi “Gece Düşerken”i genç yönetmen Deniz Kezik’le konuştuk. Kezik, sinemanın bu zorlu süreçten çıkacağını fırtınaya direnen gemiler olduğunu belirtti. 

Genç sinemacılar sektörde yer edinmekte zorlanırken pandemi bu süreci daha da katmerleyerek zora soktu. 29 yaşındaki yönetmen Deniz Kezik tüm bu zorluklara rağmen ekibiyle birlikte “Gece Düşerken” adlı kısa film projesini ortaya koymayı başardı ve festival hazırlığı sürecine girdi. Pandeminin hem film çekimlerine hem de sinemaya etkilerinden bahseden Kezik, “Pandeminin sinemaya olumlu anlamda katkısı olmadı. İnsanlar üretim yapmakta çok zorlandı, sektörde işsizlik arttı. Bu durumu fırsata çeviren dijital platformlar hızlı tüketilebilecek birçok iş ortaya koydular” açıklamalarında bulundu.

Sinemanın her zaman izleyici kitlesi var 

Pandeminin başlangıcından şimdiye bakıldığında üretimin nasıl sekteye uğradığının gözlemlenebileceğini belirten Deniz Kezik, “Ülkemize bakacak olursak birçok yönetmen geçen sene başlamayı planladıkları filmlere bu sene başladılar. Tiyatroların hali ortada, kapanan birçok tiyatro var. Pandemi sinema salonlarını bize özletti bu bir gerçek. Ama bu süre zarfında dijital mecralarda izleme gibi bir konfor sundu bize, belki de bu zaten gelmekte olan bir şeydi pandemiyi fırsat bilip daha çabuk hayatımıza sokuldu. Her şeye alıştığımız gibi buna da alışıyoruz. Sinemanın her zaman kendi izleyicisi var. O yüzden o izleyici salonları özlediği için her zaman o salonlara hasret bir şekilde film izlemeye gidecektir. Onun dışındakilerin böyle bir arayışı olduğunu düşünmüyorum” dedi.

Dijital platformlar sinemanın sonunu mu getiriyor?

Dijital platformların sinemanın sonunu getirmediğini söyleyen Kezik, “Bazı alışkanlıklara alternatif sunuyorlar. Sinema hep var olacak. Sadece bazı alışkanlıklar eklenip veya değişecektir. İçinde yaşadığımız düzen hızlı tüketim üzerinden birçok alanda kazanç sağlayıp kendi gemisini sağlamlaştırıyor. Sinemada da biraz daha hızlı tüketilen üretimleri daha çok görmeye devam edeceğiz sanırım. Ama onun karşısına da daha farklı ve kendi dinamiklerinden yola çıkarak sinema adına üretim yapan insanlar, düşünceler çıkacaktır. Fırtınaya direnen başka gemiler de var” diye belirtti.

Genç sinemacılar destek bulamıyor 

Genç sinemacıların yeterli destek bulduğunu düşünmediğini dile getiren yönetmen Kezik, “Bir noktaya kadar bütün bu genç sinemacılar, ya bir süre yoğun bir tempoyla sektörde çalışıp biriktirdiğiyle ya da başka işlerde (garsonluk, barmenlik, sosyal medya alanlarında) çalışarak filmler, belgeseller veya sanata ait başka başlıklarda hayallerini somutlaştırmaya çalışıyorlar. Genç sinemacılar sektörde, genç sinemacı olarak bir istihdam alanı bulmuyor, kurgu, ışık, ses, kamera asistanı, reji gibi alanlarda sinema emekçisi oluyor ve kendi imkanlarıyla kendi filmlerini yapmaya çalışıyorlar genellikle. Kimisi ilerleyen zamanlarda kendini ispatlayıp, sinemacı olarak sektörde ilerliyor” dedi.

“Sömürülmeme mücadelesi veriyoruz”

Genç sinemacıların istihdam değil imkân konusunda zorlandığının altını çizen Deniz Kezik, “Koşullar ve emeğinin karşılığını alma bakımından yeterlilik söz konusu olduğunu düşünmüyorum. Ben ve başka arkadaşlarım sektörde çalıştık ve çalışmaya devam ediyoruz. Çok uzun saatler çalışıp, az paralar kazanıp, zamanında paramızı alamama ve gerekli saygıyı görmeme gibi şeylerle karşı karşıya kaldık, kalıyoruz. Bu sektörün kalbi İstanbul. Ve İstanbul’da yaşamak çok zor. O kazanılan paralarla yaşamak çok zor. Daha iyi paralar kazanmak için ya birden fazla işte çalışılmalı o zaman da başka bir şeye vakit kalmıyor ya da her şeyi bir kenarı bırakıp komple işe odaklanmalı. Ama bizler insanız. Acı çekiyoruz, mutlu oluyoruz, âşık oluyoruz, eziliyoruz, var olma, sömürülmeme mücadelesi veriyoruz ve bu mücadeleleri hayatımızın bir kısmını koymuyoruz, onunla uyanıyoruz, onunla yemek yiyoruz, onunla çalışıyoruz, onunla kavga ediyor, onunla uyuyoruz. O yüzden komple bir işe odaklanmak her zaman mümkün olmuyor. O yüzden yeteri imkân, olanak söz konusu olmuyor” açıklamalarında bulundu.

“Kendi imkanlarımızla en iyisini yapmaya karar verdik”

‘Gece Düşerken’ filmini hayata geçirirken maddi bir destek bulamadığını söyleyen Kezik, “Biraz soruşturdum eski çalıştığım yerlere sordum ama birinden şöyle bir cevap aldım, “ Neden bu film için sana yardım edelim ki? Bana ne getirisi var? Amatör bir sinemacısın sana vereceğim destek bana bir şey kazandırmaz’’. Bu diyalogdan sonra kendi imkanlarımızla yapabileceğimizin en iyisini yapmaya karar verdik. Sonra bütün ekip ve yakın çevremden bazı arkadaşlarımın ekonomik katkısıyla filmin giderlerini karşıladık. Bir de filmin post prodüksiyon kısmında bizimle dayanışma içerisine giren ve filmin renklerini ve seslerini yapan Faruk Gökkaya’ya, Metin Çeşmebaşı’na çok teşekkür ederim.  Ortada bir dayanışma olmasaydı bu film de olmazdı” diyerek ekibine teşekkürlerini iletti.

Filmin çıkış noktası toplumsal bir sorun

Filmin senaryosunun nasıl ortaya çıktığını anlatan genç yönetmen, “Uzun zamandır ağırlığını hissettiğim geleceksizlik probleminin sebebini her zaman ebeveynlerimde aradım ama zaman ilerledikçe şu an olduğum yaştayken kendi ebeveynlerimin bu yaşını düşününce sorunun daha büyük olduğunu anlamış oldum.  29 yaşımda daha iyi bir hayat düşlüyordum. Neden daha iyi okullarda okuyamadık, neden daha iyi imkanlara sahip olamadık, neden hep eksik yaşadık? Bizlere daha iyi bir gelecek sunabilirlerdi. Üniversite okurken, lise okurken neden aynı zamanda çalışıyorduk? Yaz tatilleri bizim için neden mevsimlik iş anlamına geliyordu? Bayramlar neden bir an önce atlatılması gereken özel günler anlamına geliyordu? Bayram bizim evimize ne zaman gelecek diye beklerken, o bayramı kendi evlerimize getirmek zorunda olan yetişkinliğe geldiğimizi fark ettim. Aynı geleceksizliği bizlerin de kendi çocuklarımıza yaşatacağımızı görüyorum. Problemin bir aile problemi olmadığı aşikâr.  Sorun toplumsal bir sorun, toplumsal bir suç ve tabii ki düzen problemi” açıklamalarında bulundu.

“Sinemanın imgesel gücünden faydalandık”

‘Gece Düşerken’ filminin çıkış noktası olan sorunun, içinde büyüyen bir dert olduğunu söyleyen ve bu derdin çözümünü bulduğunda filmini çekmeye karar verdiğini belirten Deniz Kezik, “Bu problemi günlük rutinimiz içerisinde çok normal ve sade bir şekilde, trajik anlatılara başvurmadan, gündelik bir dille anlatmaya çalıştım.  Sinemanın imgesel gücünden faydalanmak bu sadeliği daha da güzelleştirdi. Derdini çektiğim bu problemi daha da genişleterek çocukluğumdan kalan bir anı üzerinden öyküleştirmiştim. Bu süre zarfında bu öyküyü senaryolaştırdım. Son haline getirmek için bu filmde bana çok yardımcı olan Can Çelik’le birlikte ilerledik. Sonra okuldan, işten arkadaşlarım, dostlarım olan Melih Arıç, Emre Kol, Tarık Tunçaslan, Cansu Hangül, Can Çelik’le beraber bir dayanışma ortaya koyup bu filmi yaptık. Pandemi olmasaydı belki de bu filmi yapmayı sürekli erteleyecektik” dedi.

“Film süreci çok zordu”

Pandeminin hem çok zaman tanıdığını hem de zamanlarını çok kısıtladığını belirten Kezik, “Film süreci çok zordu. Çok dar bir ekiple filmin birçok işini yapmaya çalıştık. Film çekimini Çanakkale’de tamamladık ve çekim yapacağımız yerde kerpiç duvar yoktu. Çanakkale’de kerpice dair bir şey bulmak çok zordu, kendimiz kerpiç yapıp sonra duvarı örmeye karar verdik. İşe koyulmak için malzemeleri hazırladıktan sonra çekim yapacağımız köyün yakınında bir köyde eski yıkık bir kerpiç ev bulduk. Sahibiyle konuşup o yıkıntıyı ordan kaldırıp çekim yapacağımız mekâna taşıdık. İzleme monitörümüzün bozulduğu oldu, çok pahalı ampullere sahip olan bazı ışıklarımızın patladığı da oldu, yapay yağmur yağdırma sistemimizin çalışmadığı da oldu, kırmaya çalıştığımız aynanın güçlü taş darbeleri yemesine rağmen kırılmadığı da oldu hatta filmde kullanacağımız kuşların o planı çekerken ‘uçmayan kuşlar’ olduğunu öğrendik. Filmde kuşları kullanmak için ricada bulunduğumuz kuşların sahibinin ve bizim üstün çabalarımızla bir miktar kuşları uçurabildik” diyerek o sahneyi tamamladıklarını söyledi.

Tüm zorluklara rağmen “Gece Düşerken” tamamlandı

Zorlu bir yapım sürecinden geçen ‘Gece Düşerken’in bulutlu, kapalı, yağmurlu bir atmosferde anlatılması gerektiğini söyleyen genç yönetmen, “Genellikle sürekli filmi çekeceğimiz tarihleri böyle havalara denk getirmeye çalışıyorduk çünkü insanları bir haftalığına Çanakkale’ye getirip sonra göndermek zorundaydık. Herkes çalıştığı yerden izin alıp gelecekti bir haftalığına ama hafta sonları zaten sokağa çıkma yasağı vardı. Hafta içleri akşam 9’dan sonra sokağa çıkma yasağı vardı ve bize 3 günlük bir kapalı, yağmurlu hava lazımdı. Bütün zorluklara rağmen ekibi bir araya toplamış, mekânı hazırlamış, oyuncular hatta çocuk oyuncu bulunmuş, onlarla provalar yapılmış, yağmur yağmazsa diye yapay yağmur sistemleri araştırılıp kurulmuş hazır bir şekilde bekliyorduk.  Çekim yapacağımız 4 günün 3’ünde tabi ki her gün hava tertemiz, gökyüzü masmavi olmuş ve bize sadece bir gün bulutlu hava sunulmuştu. Büyük bir koşuşturmacayla o bulutlu günde birçok bulutlu sahnelerimizi çekmeye çalıştık. Tüm ekip çok keyif alıyor, çok eğleniyor ve yaptığımız işe güveniyordu. Tüm bu talihsizliklere rağmen ekip yapılabilecek bütün fedakarlıkları yapıyordu” diyerek filmi tamamladıklarını belirtti.

İlknur YAĞUMLİ

Editör: TE Bilisim